Şems-i Tebrîzî 40 Kural ve Sözleri

Önder Demir
Şems-i Tebrîzî
Şems-i Tebrîzî (1185 - 1247) mutasavvıf. Asıl ismi Mevlânâ Muhammed'dir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin gönül dünyasında büyük değişikliklere sebep olan sohbet şeyhi ve çok kuvvetli bir din âlimidir.
€9,99 Softcover

Freitag, 22. November 2013

Elhamdülillahi Rabbil Alemin







Ey bizlerin yegâne sâhibi ve bize bu hayatı veren,
rahmet dolu güzel Allah'ım, Bizler, senin kulun olmaktan büyük mutluluk duyuyor ve inan ki sana karşı aczimizi her zaman dile getiriyor ve sana karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz... Evet, bizi sen kendi kudretin ile yarattın ve bizi en güzel şekilde gereksinim duyduğumuz organlar ile donattın. Bize o kadar çok nimet verdin ki; biz, gece gündüz sana "Elhamdülillah" diyerek şükür etsek, inan ki azdır ve üzerimizdeki hakkını sana asla geri ödeyemeyiz. Çünkü üzerimizde o kadar hakkın var ki...

Ey benim Yüceler Yücesi ve bir olan Allah'ım, sen;

 Er- RAHMÂN Bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve merhameti tercih edensin.
Er- RAHÎM Çok merhamet eden, büyük nimetler verensin.
El- MELİK Bütün kâinâtın tek sahibi ve mutlak hükümdârısın.
El- KUDDÛS Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten pek uzak, pek temizsin.
Es- SELÂM Kullarını selâmete çıkaran, Cennet'teki âr kullarına selam verensin.
El- MÜ'MİN Gönüllerde iman ışığı uyandıran, kendine sığınanları koruyup rahatlatansın.
El- MÜHEYMİN Gözeten ve koruyansın.
El- AZÎZ Mağlup edilmesi mümkün olmayan galipsin.
El- CEBBÂR Eksikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya muktedîr olansın.
El- MÜTEKEBBİR Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösterensin.
El- HALÎK Bütün varlığı, halleri ve hadiseleri, tayin ve tespit eden hepsini yoktan var edensin.
El- BÂRİ Eşyayı ve her şeyin vücudunu birbirine uygun halde yaratansın
El- MUSAVVİR Tasvir eden, her şeye bir biçim ve özellik verensin
El- ĞAFFÂR Mağrifeti pek çok olansın
El- KAHHÂR Her şeye her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim olansın
El- VEHHÂB Her türlü nimeti devamlı bağışlayansın
Er- REZZÂK Yaratılmışlara faydalanılacak şeyleri ihsan edensin
El- FETTÂH Her türlü zorlukları açan ve kolaylaştıransın
El- ALÎM Her şeyi çok iyi bilensin
El- KÂBID Sıkan ve daraltansın
El- BÂSIT Açan ve genişletensin
El- HÂFID Yukardan aşağıya indiren ve alçaltansın
Er- RÂFİ Yukarı kaldıran ve yükseltensin.
El- MUİZ İzzet veren ve ağırlayansın
El- MÜZİL Zillete düşüren, hor ve hakîr edensin
Es- SEMİ Her şeyi iyi işitensin
El- BASİR Her şeyi iyi görensin
El- HAKEM Hükmeden, hakkı yerine getirensin
El- ADL Çok Adâletlisin
El- LÂTÎF En ince işlerin bütün inceliklerini bilen ve kullarına iyilikler ulaştıransın
El- HABÎR Her şeyin iç yüzünden gizli taraflarından haberdarsın
El- HALÎM Suçlara karşı hemen ceza vermeyen yumuşak davranan, süre verensin.
El- AZİM Çok Azâmetlisin.
El- ĞAFÛR Affı ve mağfireti pek çok olansın.
Eş- ŞEKÛR Kendi rızası için yapılan iyiliklere daha fazlasıyla karşılık verensin
El- ALİY Pek yüce, pek yükseksin
El- KEBİR En büyük, pek büyüksün
El- HAFIZ Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, her şeyi belli bir vakte kadar koruyansın
El- MUKÎT Her yaratılmışın gıdasını,azığını verensin
El- HASİB Hesap görücü, her şeyi saymışçasına bilen, hesaba çekensin.
El- CELÎL Celâlet ve ululuk sahibisin
El- KERÎM Lütfü ve keremi çok geniş ve bol olansın
Er-RAKÎB Bütün varlığı gözeten, bütün işleri murâkabe edensin
El- MUCİB Kendisine dûâ edenlerin isteklerini verensin
El- VASİ İlmi, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniş, müsaadekârsın
El- HAKÎM Bütün emirleri ve bütün işleri hikmetli olansın
El- VEDÛD Kullarını çok seven, sevilmeye gerçekten lâyık olansın
El- MECÎD Şânı büyük ve yüksek olansın
El-BÂİS Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaransın
Eş- ŞEHÎD Bütün zamanlarda ve her yerde hâzır ve nâzırsın
El- HAK Varlığı hiç değişmeden duransın
El- VEKÎL Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıransın
El- KAVİY Pek güçlüsün
El- METÎN Çok Sağlamsın
El- VELİY Sevdiği kullarının dostusun
El- HAMİD Ancak kendisine hamdedilen, bütün varlığın diliyle yegâne övülensin
El- MUHSÎ Sonsuzda olsa tek tek her şeyin sayısını bilensin
El- MÛBDÎ Bütün varlıkları örneksiz ve maddesiz olarak ilk baştan yaratansın
El- MUÎD Varlıkları yok ettikten sonra tekrar yaratansın
El- MUHYÎ Can bağışlayan, hayat ve sağlık verensin
El- MÜMÎT Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratansın
El- HAY Diri, her şeyi bilen, her şeye gücü yetensin
El- KAYYÛM Gökleri ve yeri, her şeyi tutansın
El- VÂCİD İstediğini istediği anda bulansın
El- MÂCÎD Kadr ve şanı büyük, kerem ve iyilikleri pek çok olansın
El- VAHİD Zatında, sıfatlarında, işlerinde, hükümlerinde, isimlerinde ortağı ve benzeri olmayan teksin.
Es- SAMED İhtiyaçları ve sıkıntıları gideren tek mercisin
El- KÂDİR İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yetensin
El- MUKTEDİR Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunansın
El- MUKADDİM İstediğini ileri geçiren, öne alansın
El- MUAHHİR İstediğini geri koyan, arkaya bırakansın
El- EVVEL İlksin
El- AHİR Sonsun
Ez- ZÂHİR Her şeyde görünen aşikarsın
El- BÂTIN Her şeyden gizlisin
El- VÂLİ Kainatı ve her an olup biten her şeyi tedbir ve idare edensin
El- MÜTEÂLÎ Aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan daha yücesin
El- BERR Kulları için daima kolaylık ve rahatlık isteyen, iyiliği çok olansın
Et- TEVVÂB Tövbeleri kabul edip, günahları bağışlayansın
El- MÜNTEKIM Suçları adaleti ile müstehâk oldukları cezaya çarptıransın
El- AFÜV Çok affedensin
Er- RAÛF Çok lütufkâr, çok esirgeyensin
MALİKÜ-L MÜLK Mülkün ebedi sahibisin
Zül Celâl-i Ve'l İkrâm Hem büyüklük hem de fazl-ı kerem sahibisin
El- MUKSIT Bütün işlerini denk ve birbirine uygun yerli yerinde yapansın
El- CÂMİ İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayansın
El- GANİY Çok zengin ve her şeyden müstağnisin
El- MUĞNİ İstediğini zengin edensin
El- MÂNİ Bir şeyin meydana gelmesine izin vermeyensin
Ed- DÂRR Elem ve zarar verecek şeyleri yaratansın
En- NÂFİ Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratansın
En- NÛR Alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nûr yağdıransın
El- HÂDÎ Hidayet veren, istediği kulunu muradına erdirensin
El- BEDİ Örneksiz, benzersiz, hayret verici alemler yaratansın
El- BÂKÎ Varlığının sonu olmayansın
El- VÂRİS Varlığı devam eden, servetlerin hakiki sahibisin
Er- REŞÎD Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp, dosdoğru ve hikmet üzere sonucuna ulaştıransın
Es- SÂBÛR Çok sabırlısın.

Ve sen hepimizin yegane tek Rabbisin Teşekkürler Rabbim.



Montag, 11. November 2013

EVLiYADAN NASÎHATLER

 
 
Evliyânın büyüklerinden Şeyh Sa'dî-i Şirâzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ey yüzünde nûr kalmamış kişi. Kalbini temiz tut. Kararmış ayna iyi göstermez. Yarın, azâba müstehak olmamanın yolunu ara. Başkalarının ayıplarını arama. Başkalarının ayıbını araştırmakla meşgûl olan, kendi ayıplarını göremez."
"Dil; şükretmek içindir. Rabbini bilen, dilini gıybet için kullanmaz. Kulak; Kur'ân-ı kerîm ve nasîhat dinlemek içindir. Bâtıl ve boş sözler için değildir. İki göz; Allahü teâlânın kudret ve san'atını görmek içindir. Eşin dostun ayıbını görmek için değildir."
"Cenâb-ı Hak kulunu yoktan var etti. Eline cömertlik, başına da secde kâbiliyeti verdi. Aksi takdirde, ne el cömertlik, ne baş secde edebilirdi."
"Dil ile kulak, kalbin anahtarıdır. Dil söylemeseydi, gönüllerin esrârı gizli kalırdı. Kulak iyi bilgileri duymasaydı, insan nasıl bilgi sâhibi olurdu."
"Yavrum! Gençlikte, nefsin arzuları insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibâdetten çok üstün ve kıymetli olur."
"Oğlum! Günah yükünün altına girme. Zîrâ o ağırdır ve kaldıramazsın. İyilerin tuttukları yoldan yürü git. Dileyen, bu bahtiyarlığı bulur. Sen alçak şeytanın kuyruğuna yapışmışsın. İyilere ne vakit erişebileceğini bilmem. Resûl-i ekrem, ancak onun yolundan gidenlere şefâat edecektir."
"Ey fakir! Sen hak yolunda oyun çocuğu sayılırsın. Büyüklerin eteğini bırakma. Mayası bozuk kimselerle düşüp kalkarsan, izzet ve vekarını kaybedersin. O hâlde büyüklerin eteğine yapış. Talebeler, çocuktan daha âcizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yürüyen çocuk, duvara tutunarak yürür. Sen de yeni yürüyen çocuk gibi, âlimlerin muhkem duvarına tutunarak yürü."
"Ey insanoğlu! Bugün günahlarından korkar isen, yarın birşeyden korkmazsın."
"Yâ Rabbî! Bize kereminle nazar kıl. Biz kullarından ancak hatâ sâdır olur. Yâ İlâhî! Senin rızkınla beslendik. Senin ihsân ve lütuflarına alıştık. Yâ Rabbî! Bizi bu dünyâda azîz kıldın. Öbür dünyâda da azîz kılmanı senden umarız. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kıldığın kimse horluk görmez. Yâ İlâhî! İzzetin hakkı için beni zelîl etme ve günahlarımdan dolayı beni utandırma. Başıma benim gibisini musallat etme. Ukûbet çekeceksem, senin elinle olsun. Dünyâda en kötü şey, bir insanın kendisi gibi birisinden cefâ çekmesidir."
Yine buyurdular ki: "Minnet, sâdece yüce Allaha mahsustur. O'nun emirlerini yapmak, mânevî yakınlığa sebeb olur ve şükür edildikçe nîmetlerini bollaştırır. İnsanın ciğerlerine giren her nefes hayatı uzatır, kişiye can verir. Ciğerden çıkan her kirli nefes ise, insana ferahlık verir. O hâlde nefes alıp verme birer nîmettir. Nîmete şükür etmek vâcibdir. Kimin gücü ve lisânı yetebilir, Hak teâlâya hakkıyla şükür etmeğe! Kulun yapabileceği en iyi iş, Allahü teâlâya karşı olan kusûrunu bilip, O'ndan af dilemesidir. O'nun rahmeti her yeri kaplamış, verdiği nîmetler her yere yayılmıştır. Allahü teâlâ kulunun kusûru dolayısıyla, onun rızkını kesmez."
"Ey kardeş! Bu dünyâ kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi yaratan Allahü teâlâya bağla. Sana bu kâfidir. Dünyâ mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyâda senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Diyelim ki en sonunda ölüm vardır ve bu can ölüm yolunu tutacaktır. O hâlde ister taht üzerinde can vermişsin, ister toprak üzerinde ne fark eder?"
Kastamonu velîlerinin büyüklerinden Seyyid Ahmed Hicâbî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin babası ve hocası olan Seyyid Ahmed Siyâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri icâzetnâmeyi verdikten ve "Ey kalplerin sevgilisi olan oğlum!" dedikten sonra özetle şu nasihatları yapmıştır.
"...Âlimlere, tasavvuf ehline, Kur'ân-ı kerîm ehline hürmet et! Cömert ve güler yüzlü ol. Herkese ihsân ve iyilikte bulun. Hatâ ve kusurları affet, görmemezlikten gel. Kendini hiç kimseden fazîletli, üstün zannetme. Birisi sana hased ederse, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun işini Allahü teâlâya bırak. Sen kıymetli ömrünü Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakla geçir. Vakitlerini dînin emirlerine uyarak kıymetlendir. Nefsini dâimâ hesâba çek. Dünyâya sarılmış, ona gönül vermiş olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik; gam, keder ve üzüntü getirir. Devamlı âhiret kardeşlerini ve iyi arkadaşlarını arttırmaya çalış. Onlarla her zaman sohbet et. Evliyânın büyükleri ve Allahü teâlâ ile berâber ol. Buna gücün yetmezse, Allahü teâlâ ile berâber olanlarla ol ki, seni Allahü teâlâya kavuştursunlar."
Büyük velîlerden Süfyân-ı Sevrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ey kardeşim! Her zaman ve her yerde, doğru ol. Yalan, sözünde durmamak, emâneti yerine getirmemek gibi kötü huylardan çok sakın. Yalancı ve sözünde durmayanlarla düşüp kalkma. Çünkü böyleleriyle berâber olmak, günaha sebeb olur. Yine, sözlerinde ve işlerinde riyâdan sakın. Çünkü riyâ, gizli şirktir. Ucb'dan da kendini muhâfaza et. Ucb, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek bunlarla övünmektir. Ucb bulunan amel, Allahü teâlânın katında makbûl değildir. (Fakat bunların Allahü teâlâdan gelen nimetler olduğunu düşünerek sevinmek, ucb olmaz.) Sen, dînini, dîni üzerine titreyen (Sünnet-i seniyye'ye bağlı, ilmiyle amel eden) âlimlerden öğren. Çünkü, dîninde sağlam olmayan, ilmiyle amel etmiyenlerin hâli, hasta olup, kendisini tedâvîden ve kendine bir çâre bulmaktan âciz olan tabîbin hâline benzer. Böyle bir tabîb, insanların hastalıklarını, nasıl teşhis edip, iyileştirir? Onlara nasıl ilâç tavsiye eder? Çünkü kendisi hastadır. İşte dîni üzerine titremiyen, ilmiyle amel etmiyen bir kimse, senin dînine, îmânına zarar gelir diye nasıl titrer? Ne derecede titizlik gösterebilir?
Aziz kardeşim! Dînin, senin etin ve kanın yerindedir. Kendin için ağla. Kendine merhamet et. Sen kendine acımazsan, başkası hiç acımaz. Senden dünyâ sevgisini giderip, âhirete hazırlık için teşvik eden kimselerle oturup, kalk. Dünyâ işine dalıp, âhireti unutanlarla düşüp kalkma. Çünkü onlar senin dînini, îtikâdını ve kalbini bozarlar. Ölümü çok hatırla. Geçmiş günahlarından dolayı çok istigfâr et. (Allahü teâlâdan af ve magfiretini iste.) Kalan ömrün için, Allahü teâlâdan seni muhâfaza etmesini iste.
Aziz kardeşim! Güzel edep ve güzel ahlâka iyi sarıl. Cemâate muhâlefet edip, onlardan ayrılma. Çünkü hayır, cemâat iledir. Fakat, cemâat dünyâya dalıp, dünyâlarını mamur etmeğe çalışıyorlarsa, onlara uymazsın. Dîni hakkında senden bir şey soran her mümine, yardımcı ol. Onlara yol göster. Onlara nasîhatta bulun. Allahü teâlânın beğendiği bir işte, seninle müşâvere eden (sana danışan) bir kimseden hiçbir şeyi gizleme. Bir mümine hıyânet etmekten çok sakın. Kim bir mümine hıyânet ederse, Allahü teâlâ ve Resûlüne hıyânet etmiş olur. Mümin bir kardeşini Allahü teâlânın rızâsı için sevdiğin zaman, canını ve malını ondan esirgeme.
Münâkaşa ve mücâdele de yapma. Haksızlık edip günaha girebilirsin. Her yerde sabırlı ol. Sabır, hayra ve iyiliğe, bunlar ise Cennet'e götürür. Hiddet ve gadabtan da kendini muhâfaza et. Bunlar, insanı kötülüğe çeker. Kötülükler ise Cehennem'e götürür. Âlimlerle münâkaşa yapma. Kıymetini düşürürsün. Âlimlerin yanına gidip gelmek rahmettir. Âlimlerle irtibatı kesmekten Allahü teâlâ râzı olmaz. Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir. Zühde, dünyâya rağbet etmemeye sarılırsan, Allahü teâlâ sana çok şeyler ihsân eder. Verâya şüphelilerden sakınmağa yapışırsan, hesâbın kolay olur. Seni şüpheye düşüren şeyleri bırakıp, şüpheye düşürmeyen şeylere sarılırsan günaha düşmekten kurtulursun. İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Böylece Allahü teâlânın sevdiği kul olursun. Fâsıkları sevme. Böyle yaparsan, şeytanları kovmuş olursun. Dünyâda, kavuştuğun şeylerden dolayı sevinci ve gülmeyi azalt, Allahü teâlânın nezdinde kıymetin olur. Âhiretin için çalış, dünyân için Allahü teâlâ kâfi olur. İçini, kalbini güzelleştirirsen, Allahü teâlâ da dışını güzelleştirir. Hatâların, günahların için ağla, Refîk-i âlâ ehlinden olursun. Allahü teâlâdan gâfil olma. Çünkü Allahü teâlâ senden gâfil değildir. Allahü teâlânın senin üzerinde hakları vardır. Onları yerine getirmen gerekir. Bu vazifelerden gâfil olma. Kıyâmet gününde onlardan hesâba çekileceksin. Vakar ve îtidâl sâhibi ol. Bir işin âhiretin için muvâfık, uygun olduğunu görürsen, ona yapış. Eğer âhiretin için muvâfık değilse, dur, ona yapışanların ne yaptıklarını ve ondan nasıl kurtulduklarını gör. Hemen acele etme. Allahü teâlâdan, âfiyet (sıhhat) dile. Âhiretle alâkalı bir işe yöneldiğin zaman, senin ile onun arasına şeytan girmeden önce, acele edip onu hemen yap, geciktirme! Çok yeme, yerken de niyetsiz ve isteğin olmadan yeme. Yemeği, sağlık, sıhhat ve âfiyet sâhibi olup, daha iyi ibâdet ve tâat yapabilmek niyetiyle ye. Karnını şişirme, Allahü teâlâyı zikredip, anmana mâni olur. İnsanların elindekine düşkün olma ve rağbet etme. Çünkü bu, insanın dînine zarar verir ve kalbi katılaştırır. Dünyâya düşkün olma! Dünyâya düşkün olmak, kıyâmet günü insanın ayıbını ortaya çıkarır. Kalbi ve cesedi, günah ve hatâlardan arınmış, eli zulümden uzak, kalbi kin, hîle ve hıyânetten kurtulmuş, karnı haramdan boş olan kimselerden ol. Haram kazanç ile beslenen vücut Cennet'e giremez. Gözünü insanlardan çevir. İhtiyâcın olmadan yürüme. Boş yere, sebebsiz konuşma. Senin olmayan şeyi alma. Kalan ömrün için, acaba dînime ve âhiretime bir zarar gelir mi diye kork, bunun hüzün ve endişesi içerisinde ol. Allahü teâlâya tâatta (beğendiği işlerde) bulunan sâlih bir müslümana buğzetme. Büyük-küçük herkese merhametli ol. Akrabân ile alâkayı kesme. Sana gelmeyene, sen git. Akrabân, seninle alâkayı kesse de, sen kesme. Sana zulmedeni affet. Peygamberler ve şehîdlerle berâber olursun. Çarşıya fazla girme. Çünkü çarşıda (çoğunlukla) iyi olmayan şeyler görülür. Çarşıda fazla kalma. İhtiyâcını gör ve ayrıl. Oruca devâm et. O, kötülük kapısını kapalı tutar. İbâdet kapısını açar. Az konuş, kalbin yumuşak olur, katılaşmaz. Ekseriyetle suskun ol, verâ sâhibi olursun. Dünyâya hırslı olma, hasedci olma, anlayışın süratli olur. Herkesi kötüleyici ve suçlayıcı olma, insanların dilinden kurtulursun. Şefkatli ve merhametli ol, herkes seni sever. Allahü teâlânın yaptığı taksime râzı olup, rızkından memnun olursan, gönlü zenginlerden olursun. Allahü teâlâya tevekkül et. Kuvvetli olursun. Dünyâ ehli ile onların dünyâ menfaatleri üzerinde münâkaşa etme, o zaman seni, Allahü teâlâ ve insanlar sever. Mütevâzi, alçak gönüllü ol, sâlih amelleri tamamlamış olursun. Acırsan, her şey sana acır.
Kıymetli kardeşim! Günlerini, gecelerini ve saatlerini boşa geçirme, âhiretine hazırlık yap. Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya bak. Bu da, Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle olur.
Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyurdular ki: Kıymetli kardeşim! Cömert ol. Bununla Allahü teâlâ, sana hesâbını kolay yapar. Çok iyilik yap. Kabrinde sana arkadaş olurlar. Haramlardan sakın. Îmânın tadını duyarsın. Takvâ ve verâ ehli olup haramlardan ve şüphelilerden uzak duranlar ile oturup kalk. Allahü teâlâ âhiretini iyi yapar. Dînin ve âhiretin husûsunda, Allahü teâlâdan korkan kimselerle istişâre et, onlara danış. Hayırlı işlerde acele et. Allahü teâlâ, seninle günah olan ve kötü şeyler arasına perde yapar. Allahü teâlâyı çok an, Allahü teâlâ seni dünyâya düşkün yapmaz. Ölümü çok hatırlarsan, Allahü teâlâ, sana dünyâ işini hafîf kılar. Cennet'e kavuşmağa arzulu olursan, Allahü teâlâ seni beğendiği işleri yapmağa muvaffak kılar. Cehennem'den korkarsan, dünyâ musîbetleri sana hafif ve kolay gelir. Cennet ehlini seversen, kıyâmet günü onlarla berâber olursun. Günah işleyen ve kötülük yapanları sevmezsen, seni Allahü teâlâ sever. Müslümanlardan hiç kimseye kötü söz söyleme. Hiçbir iyiliği hor görme. Açıkta ve gizlide ilk işin, Allahü teâlâdan korkup, yasakladığı şeylerden sakınmak olsun. Allahü teâlâdan şöyle kork: Ölmüşsün, kabirde başına gelenleri görmüşsün, sonra kıyâmet kopup diriltilmişsin, sonra haşr olup, Allahü teâlânın huzûrunda durmuş dünyâda yaptıklarından hesâba çekiliyorsun, bu sıradaki sıkıntılarla karşılaşıyorsun, sonra Cennet ve Cehennem'e gidiyorsun. Eğer Cennet'e gidiyorsan, ebedî nîmetlere kavuşuyorsun, Cehennem'e gidersen, çeşit çeşit azaplar göreceksin ve orada olup, kurtulma da yok. İşte bütün bunları görüp, başına bir musîbet gelmesinden nasıl korkuyorsan, Allahü teâlâdan da öylece kork!
Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden olan Şâfi mezhebinin kurucusu ve evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Şâfiî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden biri nasîhat isteyince buyurdular ki: "Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına hasretle ölür. İbâdeti ve tâatı çok olan kimselere gıpta et. Yaşayanlar da sonunda ölecekleri için, onların dünyâlıklarına özenmeye değmez."
Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Mâdem ki böyledir, o halde Allahü teâlâya itâat edenlerle berâber bulun, onları sev.
Yine buyurdular ki: Dünyâda zâhit ol, dünyâ malına bağlanma! Âhireti isteyici ol, onun için çalış! Her işinde Allahü teâlâyı hatırla. Böyle yaparsan, kurtulmuşlardan olursun. Ruhsat ve teviller ile uğraşan âlimlerden fayda gelmez."
"İbret almak istersen, hatâ sâhibi kişilerin âkıbetlerine bak da kalbini topla."
"Dünyâ sevgisi ile Allah sevgisini bir arada toplarım iddiâsında bulunmak, yalandır."
"Âlimlerin güzelliği, nefslerini ıslah etmeleridir. İlmin süsü, şüpheli şeylerden sakınmak, yumuşak olup, sertlik göstermemektir."
Abdullah bin Muhammed Bekrî şöyle anlatmıştır: "İmâm-ı Şâfiî ile Bağdat'ta nehir kenarında oturuyorduk. Bir genç gelip abdest almaya başladı. Fakat abdesti yanlış aldı. İmâm-ı Şâfiî o gence; "Abdesti tam al. Allahü teâlâ sana dünyâ ve âhiret saâdeti versin." buyurdu. Genç tekrar abdest alıp, yanımıza geldi ve bana nasîhat et, öğret deyince, İmâm-ı Şâfiî şöyle buyurdu: "Allahü teâlâyı bilen, necât (kurtuluş) bulur. Dîninde titizlik gösteren, kötülüklerden kurtulur. Nefsini ıslah eden, saâdete kavuşur. Biraz daha ister misin?" dedi. Genç evet deyince, şöyle devâm etti: "Kim şu üç şeyi yaparsa îmânı kâmil olur:
1) Emr-i bil-mârûf yapmak, yâni Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yaymak.
2) Nehy-i anil-münker yapmak, yâni Allahü teâlânın yasaklarını yapmamak ve yapılmaması için uğraşmak.
3) Her işinde Allahü teâlânın dinde bildirdiği hudutlar içinde bulunmak." buyurdu. Sonra, "Biraz daha ister misin?" deyince, genç; "İhsân ediniz efendim." dedi. Şöyle buyurdu: "Dünyâya bağlanıp, ona düşkün olma, âhireti iste. Bütün hâl ve hareketinde Allahü teâlâyı hatırla ki, kurtulanlardan olasın." Bu nasîhatleri dinleyen genç, son derece memnun olup, benim yanıma yaklaşarak, bu zât kimdir, dedi. Ben de İmâm-ı Şâfiî olduğunu söyleyip tanıttım. Bunun üzerine genç; bugün ne bahtiyârım ki, böyle büyük zâtı görüp, nasîhatını dinledim." dedi."
Konya'ya gelen büyük velîlerden Şems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün dostlarına şöyle nasîhatta bulundu: "Âhireti terk edip, dünyâya tâlib olup muhabbet edenlere, mal kazanıp zengin olmaktan başka çâre yoktur. Âhirete tâlib olan kimselere de, ölmeden önce ibâdet yaparak, dîn-i İslâma hizmet ederek gayretle çalışmaktan başka çâre yoktur. Allahü teâlânın tâlibi olan kimselere, O'na kavuşmak arzusu içinde olanlara, mihnet, meşakkat, dert ve belâlara katlanmaktan başka çâre yoktur. İlmi taleb edenlere, yâni âlim olmak isteyenlere, herkesin gözünde hakîr olmak ve yalnız, kimsesiz, garip kalmaktan başka çâre yoktur. Çünkü, kim ilim öğrenmek arzusunda olursa, onun üzüntüsü çok olur. Onu rencide ederler. Huzura kavuşması için her türlü derde, belâya sabretmesi lâzımdır. Her kim kendini üstün görürse, onun sonu zillete düşmektir. Hesapsız, sonunu düşünmeden malını sarfedenler, fakir olurlar. Her kim fakirliğe sabreder, kanâatkâr olursa, sonunda zenginliğe ulaşır. Her kimsenin, kendisinde bulunan iki şeyin birisini öldürüp, birisini diri tutmaya çalışması lâzımdır. Öldürmesi îcâb eden şey nefsidir. Çünkü nefsi öldürmedikçe, rahata ermek düşünülemez. Diri tutması lâzım gelen şey de, gönüldür. Çünkü gönlü ölü olanların mesûd ve bahtiyâr olması düşünülemez."
Mısır'da yetişen büyük velîlerden, kelâm âlimi ve şâir Şeyh İbni Nûh (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin, El-Vahîd fî Sülûk-i Ehl-it-Tevhîd isimli kıymetli bir kitabı vardır. Talebelerinden birine şöyle nasîhat etti:
Her zaman şu hususlara riâyet et: 1) Evini temiz tut! 2) Gıybeti terket! 3) Âhiret işlerine sarıl!4) Dâimâ Allahü teâlâyı an, O'nu hâtırından çıkarma! Bunlardan sonra şunları yap: Senden ayrılacak şeyden, o seni terk etmeden önce, sen ondan ayrıl.
Sana lâzım olacak şeye, o şey sana lâzım olmadan önce, ona sâhib ol! Takvâya sarıl! Her şeyi Allah için yap!
Bütün hayırlar şu beş şeydedir: 1) Allah için sevmek. 2) Allahü teâlâya kulluk vazifelerini samîmî ve doğru olarak yapmak. 3) Allahü teâlânın emirlerine uymak. 4) Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerden sakınmak. 5) Allahü teâlâdan uzaklaştıracak işleri bırakıp, O'nun rızâsını kazandıracak işleri yapmak.
Bunlardan sonra şu beş şeyi yapmalıdır: 1) Allahü teâlânın sevdiğini sevmek. 2) Allahü teâlânın buğzettiğine buğzetmek. 3) Allah için sabretmek. 4) Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermek. 5) Her işini Allahü teâlâya havâle etmek. Allahü teâlânın dilediği ve takdîr ettiğini güzel görmek.
Şu hasletleri kendinde bulundur: Ahlâkını iyi yap. Vakitlerinin kıymetini bil. Kaçırdığın şeye üzülme. Gelenden memnûn ol. Allahü teâlânın bütün mahlûkâtına karşı şefkatli ol.
İnsanlarla arkadaşlık ederken şunlara riâyet et: Onlardan gelen eziyet ve sıkıntılara sabret. Fakat sen onlara kat'iyyen eziyet etme. İyi olsun, kötü olsun, bütün herkese iyilik yap. Onlara adâletle muâmele et. Onlara Allah için nasîhatta bulun.
İnsanlara karşı kendinde şu vasıfları bulundur: 1) İnsanların arasında selâmı yay. 2) Onlardan aç olanları doyur. 3) Onlara karşı yumuşak konuş. 4) Herkese güler yüz göster. 5) İnsanlarla münâkaşa ve münâzara yapma!
İnsanlar arasında şunlara da riâyet et: 1) Onlara düşmanlık yapma. 2) Onlarla münâkaşa yapma. 3) Onlar arasında lüzumsuz konuşma. 4) Onların kusûr ve eksiklerini ortaya koyma!
Yine insanlara karşı dikkat edilecek hususlardan bâzıları da şunlardır: Kişinin kendisini, insanların en aşağısından bile daha üstün görmemesi gerekir. Çünkü kişi, Allahü teâlâ katında durumunun ne olacağını bilemez. Hiç kimseyi küçümsememeli, hiç kimse ile alay etmemelidir. Çünkü Allahü teâlâ, insanı en güzel şekilde yaratmıştır.
Yine kişiye, insanlar arasında şunlar gerekir: İnsanların arasını ıslâh etmeli. Onların arasındaki ihtilâf ve anlaşmazlıklara girmemelidir. Onların ufak tefek hatâ ve kusûrlarını görmezlikten gelmeli, onları örtmelidir. Îkâz edilmesi gerekiyorsa, uygun şekilde söylemelidir. Gücünün yettiği nisbette iyilikle emredip, kötülükten men etmelidir. Onlara yumuşaklıkla muâmele etmelidir.
Evliyânın büyüklerinden ve fıkıh âlimi Şihâbüddîn-i Sühreverdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) oğluna yaptığı nasîhatte şöyle buyuruyor: Ey oğul! Sana, Allahü teâlâdan korkmayı, Allahü teâlânın ve Resûlünün, ana-babanın ve evliyânın hakkına riâyet etmeyi tavsiye ederim. Eğer bunu yaparsan, Allahü teâlâ senden râzı olur. Açıktan ve gizli olarak Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet et. Gizli ve açık, içten ve dıştan, tefekkürle, hüzünle ve ağlıyarak Kur'ân-ı kerîm okumayı ihmâl etme. İlimden bir adım bile yüz çevirme. İlim öğren. Tasavvuf ehli olduğunu söyleyip de dalâlet içerisinde olanlardan, onların avâmından olma. Çünkü onlar, din hırsızları ve müslümanları doğru yoldan saptıranlardır. Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine iyi sarıl. Dinde sonradan ortaya çıkıp, dinden imiş gibi inanılan, hâlbuki dinde olmayan bid'atlerden sakın. Çünkü her bid'at dalâlettir. Kadınlarla, bid'at sâhibi kimselerle, zenginlerle ve nefslerinin peşinde giden avam ile berâber olma. Çünkü bunlar, senin dînini giderir. Dünyâda az bir şeyle kanâat et. Yalnızlığa iyi sarıl. Hatâ ve günâhların için çok ağla. Helâlinden yemeğe çalış. Çünkü helâl yemek ve haramlardan sakınmak, bütün hayırların ve iyiliklerin anahtarıdır. Harama sakın meyletme. Çünkü harama meyledersen, kıyâmet günü Cehennem'de yanarsın. Helâl olan eşyâları giy. Eğer bunlara riâyet edersen, îmânın ve ibâdetin tadını duyarsın. Allahü teâlâdan devamlı kork. Yarın kıyâmet gününde, Allahü teâlânın huzûrunda hâlinin ne olacağını unutma. Geceleyin namaz kılmayı ve gündüz oruç tutmayı çoğalt. İmam ve müezzin olmadığın zaman da cemâatle namaz kılmayı elden bırakma. Başkan olmayı isteme. Çünkü başkan olmayı isteyen ve seven kimse, ebediyyen felâh bulmaz. Hüküm verenlerin ve sultanların meclislerinde bulunma. İnsanlarla münâkaşa etme. Seni medheden kimsenin sözüne aldanma. Seni kötüleyen kimsenin sözlerinden dolayı da üzülme. Herkese karşı iyi huylu ol. Tevâzuya yapış. Çünkü Resûlullah efendimiz; "Kim Allahü teâlânın rızâsı için tevâzu yaparsa, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim kibirlenirse ve böbürlenirse, Allahü teâlâ onu alçaltır." buyurdular. Her zaman, iyi kimseye karşı da, kötü kimseye karşı da edebli ol. Küçük-büyük herkese merhametli ol. Onlara karşı şefkat ve merhamet gözüyle bak. Çok gülme. Çünkü gülmek, gaflettendir ve kalbi öldürür. Resûlullah efendimiz; "Eğer siz, benim bildiğimi bilmiş olsaydınız, az güler, çok ağlardınız." buyurdu. Allahü teâlânın rahmetinden ümîdini kesme. Ümid ile korku arasında yaşa.
Ey oğul! Dünyâyı terk et, yâni haramları, Allahü teâlânın yasak ettiği şeyleri ve dünyâ sevgisini terk et. Çünkü dünyâyı isteyenin ve sevenin dîni gider. Namazını kıl, orucunu tut. Allahü teâlânın velî kullarına; malın, bedenin ve makâmınla hizmetçi ol. Onların kalblerini kazan, onların yaşayışlarına göre hareket et. Ehl-i sünnet îtikâdı dışında olanlar hâriç, hiç bir âlimin sözlerini inkâr etme. Eğer böyle bir inkârın olursa, ebediyyen felâh bulamazsın.
Ey oğul! Devamlı cömert ol. Allahü teâlânın sana rızık olarak verdiği şeylerde cömert ol. Cimrilikten, hasedden, kin ve hîleden sakın. Çünkü, cimri ve hasedci kimsenin yeri Cehennem'dir. Hiçbir zaman hâlini insanlara açma. Zâhirini süsleme. Çünkü zâhirini süslemek, bâtının harâb olmasındandır. Rızık konusunda Allahü teâlânın vâdlerine güven. Çünkü Allahü teâlâ, her canlının rızkını vereceğine dâir kefil oldu. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı, ancak Allahü teâlâya âittir" buyurdu. (Hûd sûresi: 61) İnsanlardan hiçbir şey bekleme. Hakkı söyle. Mahlûkâttan hiçbirisine meyletme. Mâlâyânîyi terk et. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; "Kişinin mâlâyânîyi, (faydası olmayan şeyleri) terketmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir" buyurdu.
Ey oğul! İnsanlara nasîhat edici ve faydalı ol. Yemeği, içmeği, konuşmayı ve uykuyu azalt. Sâdece ihtiyâcın kadar ye. Zarûret olmadan konuşma. Çok uyuma. Namaz, oruç ve Allahü teâlânın zikri ile meşgûl ol. Kalbin mahzûn, gözün yaşlar dökücü, amelin hâlis, duân hamd, arkadaşların fakîr, evin mescid, malın ilim, zînetin zühd olsun.
Ey oğul! Bu fânî dünyânın zînetine aldanıp gurûrlanma. Bir kimse dünyâya meylederse helâk olur. Âhiret yolculuğuna hazır ol. Fırsat elinde iken, Allahü teâlâdan başkasına gönül bağlama. Bir gün gelir pişmanlığın fayda vermez."