Namazın önemi çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namazı düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namazı düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberani]
(Namazı doğru kılanın, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür.) [İ.Ahmed]
(Allah buyuruyor ki, "söz veriyorum ki, namazlarını vaktinde, doğru olarak kılana azap etmem, onu sorgu-suale çekmeden Cennete koyarım") [Hakim]
(Her peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır.) [Gunye]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namaz kılan, Kıyamette kurtulacak, kılmayan perişan olur.) [Taberani]
(Namaz kılmayan, Kıyamette, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulur.) [Bezzar]
(Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.) [Ebu Nuaym]
Namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez.
Kur'an-ı kerimde, (İman ve ibadet etmek, müşriklere güç gelir) ve (Namaz kılmak müminlere kolay gelir) buyurulmaktadır. Namaz kılmamak, iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek kolaylıkla uymaktır.)
Namaz kılmamanın ne kadar büyük günah olduğunu bilen, ayakta duramayacak kadar hasta olsa bile, mutlaka namaz kılar. Ateşin yaktığını bilen kimse, kendini nasıl ateşe atar? Cehennemden kaçan, Cenneti isteyen namaz kılmaz mı? Hadis-i şerifte, (Cenneti isteyip de, Allahın yasakladıklarından kaçınmayan, isteğinde yalancıdır) ve (Cenneti isteyen, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkan, haramlardan kaçar) buyuruluyor. (Beyheki)
Tadil-i erkana riayet etmek vaciptir. Namazın vaciplerinden biri bilerek terk edilirse, o namazı tekrar kılmak vacip olur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Hırsızların en büyüğü, namazından çalandır. Yani namazın erkanına riayet etmez, rüku ve secdelerini hakkiyle yerine getirmez.) [Vesilet-ün Necat]
(Herkesin namazında, kalbin hazır olduğu kısımlar yazılır. Kalbin hazır olmadığı namaza, Allahü teâlâ nazar etmez.) [Vesilet-ün Necat]
Cemaatle namaz kılmak erkeklere Sünnet-i hüdadır. Yani dinimizin şiarı, alameti olan sünnettir. Özürsüz terk etmek asla caiz değildir. Bilhassa yatsı ve sabah namazını cemaatle kılmak çok önemlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yatsı namazını cemaatle kılan, gecenin yarısını, sabahı da cemaatle kılan, gecenin tamamını ibadetle geçirmiş sayılır.) [Müslim]
(Münafıklara en ağır gelen namaz, yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmaktır. Bunlardaki ecri bilen, sürünerek de olsa, cemaate gelir.) [Buhari]
Kur'an-ı kerimde mealen (Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan her türlü kötülükten] alıkor) buyuruldu. (Ankebut 45)
Bir genç, namaz kılar ve her türlü kötülüğü de yapardı. Bu gencin durumunu Resulullaha bildirdiler. Peygamber efendimiz, (Bir gün gelir namaz, onu diğer günahları işlemekten alıkor) buyurdu. Aradan çok zaman geçmedi. O genç günahlarına tevbe etti, iyi hâl sahibi oldu. Bu bakımdan namazı doğru kılmalıdır!
Demek ki, namaz kılan bütün kötülüklerden uzak kalıyor. Yani insan namazı doğru kılarsa, dine tam uymuş olur. Dine tam uyan da, hiç bir kötülüğü işlemez, ayrıca dinimizin emrettiği iyi işleri yapmaya çalışır. Namaz gibi çok önemli bir ibadet için yatıp kalkmak tabiri kullanılmamalıdır!
İbadetler içinde en faziletlisi namazdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namaz, Allahü teâlânın hoşnut olduğu bütün amellerin en faziletlisidir. Rızkın bereketi, duanın kabulüdür. Kabirde ışıktır. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. Cennette başa taçtır. İmanın başı, gözün nuru ve Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftâh-ul-Cennet]
(Cennetin anahtarı namazdır.) [Darimi]
(En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdır.) [Ebu Davud]
(İman, namaz demektir. Namaz için kalbini hazırlar ve namazı itina ile, vaktine, sünnetine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir.) [İbni Neccar]
(Namazın farz olduğuna inanıp, eksiksiz kılan, Cennete gider) [Hakim]
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namaz düzgünse, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbiri kabul edilmez.) [Taberani]
(Kıyamette, namaz kılan kurtulur, kılmayan perişan olur.) [Taberani]
(Allah, 5 vakit namazı farz kıldı, eksiksiz edâ edeni Cennete koyacağına söz verdi. Namaz kılmayana verilmiş bir sözü yoktur, buna dilerse azap eder, dilerse Cennete koyar.) [E.Davud]
(Ümmetimin fesâdı zamanında sünnetime yapışan, [yani Ehl-i sünnet olan] ve beş vakit namazı cemaatle kılanın amel defterine her gün yüz şehid sevabı yazılır.) [İ.Nâsiruddin]
(Müslüman, namaz kılarken günahları başı üzerine konur. Her secde ettiğinde başından dökülür. Namazı bitirince hiç bir günahı kalmaz.) [Taberani]
(Mümin, Allah rızâsı için namaz kılınca, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi, günahları dökülür.) [İ.Ahmed]
(Her namaz vakti gelince, melekler, "Ey insanlar, günahlarınız sebebiyle hâsıl olan ateşi namaz kılarak söndürün" derler.) [Taberani]
Namaz kılmak böyle büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kasden [mazeretsiz] namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez. Tevbe edinceye kadar da Allahın himâyesinden uzak olur.) [İsfehani]
(Namaz kılmayan, kıyamette Allahü teâlâyı kızgın olarak bulur.) [Bezzar]
(Kim namazı bile bile bırakırsa Allahü teâlâ onun ibadetlerini faydasız kılar ve namaza başlayıncaya kadar, himâyesinden uzak tutar.) [Ebu Nuaym]
(Beş vakit namazı terk eden, Allahın hıfz ve emânından mahrum olur.) [İbni Mâce]
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.) [Bezzar]
(İmân ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktır.) [Tirmizi]
Tembellikle namaz kılmayana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez. Bazı âlimler, namaz kılmayanın kâfir olacağını bildirmiştir. Bu bakımdan her ne şart altında olursa olsun, muhakkak namazı kılmalıdır!
Bir arkadaş, (Ben namaz kılmam ama, fakirlere yardım ederim, hayvanlara acırım. Bunlar da ibadettir. Sadece namaz kılmakla olmaz. Vazife mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyor. Namaz kılmayanın yaptığı iyi işler kabul olur mu?
(Sadece namazla olmaz) demek, namazı hafife almak olur. Namaz sanki iman gibidir. Nasıl ki, imanı olmayanın hiçbir ibadetine, iyiliğine sevap verilmiyorsa, namaz kılmayanın da hiçbir ibadetine sevap verilmez.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kıyamet günü kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberani]
(Namaz kılmayanın ibadetleri kabul olmaz.) [Ebu Nuaym]
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]
(Namaz dinin direğidir, namazı terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Vazife mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyerek namaz kıldırmamak doğru değildir. Namaz kılmakla işverenin hakkı geçmiş olmaz. Yani işverenin namaza mani olma hakkı olmaz. Vazife ne demektir? Vazife, âmir tarafından emredileni yapmak, yasak edileni yapmamak demektir. Birkaç âmirin verdiği emir, birbirine benzemiyorsa, daha üstün olan âmirin emri yapılır. Memuriyette ve askerlikte de, birinci vazife büyük âmirin emrini yapmaktır. En büyük âmir kimdir? Vazife elbette mukaddestir. Çünkü hadis-i şerifte, (İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır) buyuruldu. (Kudai)
İnsanlara ne yapılırsa faydalı olacağını da, en büyük âmir olan Allahü teâlâ bildirmiştir. Birinci vazife, en büyük âmirin emrini yapmak olduğuna göre, en büyük âmir ne diyor? (İmandan sonra en büyük vazife namaz kılmaktır) buyuruyor. Namaz kılmayanın ibadetleri, iyi işleri kabul olmadığı gibi, kazancı da bereketsiz olur.
Namaz kılmak, işi aksatmaz. Hatta namaz kılan, işini daha canla başla yapmaya gayret eder. Namaz kılan, kul hakkından, haramdan korkar, vazifesini ihmal etmez. (Namaz kılmaya vaktim yok) demek veya başka bahâne uydurmak, beynamaz mazeretidir, namazın önemini bilmemektir. Hadis-i şerifte, (Bir kimse, namazını kasten, mazeretsiz kılmazsa, Allahü teâlâ onun diğer ibadetlerini faydasız kılar) buyuruldu. (İ.Gazâli)
Allahü teâlâ, namaz kılmayanın iyiliklerine sevap vermez. (Sefer-i âhiret)
Namazı kasten terk etmekle, meşru bir özürle terk etmenin cezası ve kazası aynı değildir. Sadece namaz değil, her işi, kasıtlı veya kasıtsız yapmak arasında çok fark vardır. Kasıtlı ve kasıtsız yapmak konusunda Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden örnekler verelim:
Bir işi kasten yapmak, taammüden, planlayarak, isteyerek yapmak demektir. Dinimizde adam öldürmek en büyük günahlardandır. Bunu taammüden, yani planlayarak öldürmek daha şiddetlidir. Bakara suresinin 178. âyet-i kerimesinde, kasten adam öldürenin, mahkemece, aynı cezaya çarptırılması bildirilmektedir. Bir mümini öldürmek büyük günah olduğu gibi, mümini mümin olduğu için öldürmek daha büyük günahtır. Bu konuda Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Bir mümini [mümin olduğu için] kasten öldürenin cezası, cehennemde sonsuz kalmaktır.) [Nisa 93]
Fakat bir mümini kasten değil de, yanlışlıkla, kasıtsız öldürürse, cezası hafiftir. Varsa bir köle azat eder ve diyet verir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bir mümini yanlışlıkla öldürenin, bir mümin köleyi azat etmesi ve öldürülenin ailesi bağışlamadıkça, diyet ödemesi gerekir.) [Nisa 92]
Bir insan doğru zannederek yalan yere yemin edebilir. Bunu kasıtlı yapmadığı için günah olmaz. Fakat bir şeyi yapmayacağım diye yemin edip de, yaparsa yemin kefareti ödemesi gerekir. Bu konuda Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah, kasıtsız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Ama kasıtlı yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar.) [Bakara 225]
Kasten hadis uydurmanın cezası da büyüktür. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Kasten bana izafeten yalan söyleyen [hadis uyduran] cehennemdeki yerine hazırlansın.) [Buhari]
Kasıtlı ve kasıtsız yapmakla ilgili fıkıhta çok konu vardır. Mesela İbni Âbidin hazretleri diyor ki, (Özürsüz, çocuk almak haramdır. Ananın veya süt emen diğer çocuğun ölümüne sebep olan bir özür varsa, uzuvları teşekkül etmeden almak caiz olur.)
Namazı kasten kılmamak çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Namazı kasten terk eden, Allahın zimmetinden [korumasından] çıkar.) [İ. Ahmed]
(Namazı kasten kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez.) [İsfehani]
(Namazı kasten terk eden kâfir olur.) [Taberani]
Bu kadar önemli bir ibadeti kasten terk etmekle, uyuyarak, unutarak kılmamak arasında çok fark vardır, mukayese bile kabul etmez, ikisi aynı kefeye konamaz. Uyumak, unutmak veya başka meşru bir mazeretle kazaya kalan namaz varken, sünnet veya nafile namaz kılmakta mahzur yoktur. Ama kasten terk edilmiş namazları varken, bunları kaza etmeden nafile kılamaz.
Namaz kılmayan ömründen hayır ve menfaat görmez. Çeşitli hastalıklar, çeşit çeşit aşağılıklar, hakaretler ve zilletler içerisinde hayat sürer. Kimseden saygı görmediği gibi, çeşitli mahrumiyet ve zaruretlere mübtelâ olur. Sıhhatinden hayır ve menfaat görmez. Genel olarak kötü yerlerde bulunan kimseler, namazına devam etmeyenler veya namazında gevşeklik gösterenlerdir. Bu gibi yerlerde, ekseriya namazı terk edenler, namaza gevşeklik gösterenler görülür. Namazı doğru kılanlar, salihlerin yanında hürmet ve haysiyet ve itibar sahibidir. Bu gibiler, arkadaşları ve akrabaları arasında seçilmiş ve saygılıdır. Aşağı, çirkin, süfli ve ezici işlerde çalışanlar genellikle namaz kılmayan veya namaza gevşeklik gösterenlerdir.
Cenâb-ı Hakkın hizmetinde bulunmaya yarar kimselerin simâlarında, kendi yaradılışlarındaki, güzellik ve cemâlden ayrı olarak bir başka güzellik ve cemâl vardır ki, namaza gevşek davrananlar her ne kadar güzellenme ve süslenme sebeplerine başvursalar da, her gün defalarca hamama girip çıksalar da, türlü türlü, çeşit çeşit ve yeni elbiseler giyseler de, yine bu güzellik ve cemâle kavuşamaz ve bu simaya bürünemezler.
Simâ-i sâlihin ancak namaza devam edenlerde bulunur. Bunu anlayanlar vardır. Hattâ bu işin ehli olanlar, geçirilen namazın hangi vaktin namazı olduğunu da bilebilirler.
Namaza devam edenler, uzun zaman hamama gitmeseler de, yıkanmasalar da, bunun gibi hayli zaman çamaşır değiştirmeseler de, vücutları, elbise ve çamaşırları pis kokmaz. Namazı terk edenler, aksine sık sık hamama gitseler de ve çamaşır değiştirseler de, o nezafet, o tarâvet ve o zarafete sahip olamazlar.
Günde defalarca sadaka verse, birçok yetim sevindirse, yedirse, giydirse, günlerce Kur’ân-ı kerim hatmetse, birçok kere hacca gitse, buna benzer ibadet, tâat ve iyilikler yapsa, Cenâb-ı Hak ona zerre kadar bir sevap vermez. Bütün amelleri boştur.
Allahü teâlâ, o vakitleri namaza mahsus kıldığından bu vakitleri namazda geçirmeleri elbette lazımdır. Bu vakitleri Allahü teâlânın tayin ettiği şekilden düzenden çıkarmak zulmünde bulundukları için namazı terk edenlerin her işinden, dünyevi ve uhrevi yaptıklarından iyilik, hayır ve bereket kalkar.
Yâ Rabbi diyen kuluna, Allahü teâlâ, (Lebbeyk = söyle yapılsın) buyuruyor. Namaz kılmayan kimseye, böyle söylemez. Onun duası kabul olunacak makama getirilmez. Yani bir engel çıkar da geri bırakılır. Kabul olunacak yere ulaşamaz. Tıpkı dünya işinde, dilekçe yazanın, dilekçesinin bir yerde takılıp yerine ulaşamaması gibi.
Sâlihler, Allahü teâlâya yâr olanlar namaz kılanlardır. Ancak bunlar hayır ve berekete ve rahmete vesile olurlar. Namazda, Âdem aleyhisselamın yaratılmasından yeryüzünde bir tek mümin kalıncaya kadar, bütün müminlerin ve dolayısiyle bütün mahlukatın da hakları vardır. Namaz terk edilince, Hakkın rahmeti, örtülü kalır. Rahmetin gelmesine değil kesilmesine sebep olduğundan bütün mahlukat namazı terk edene buğz ve düşmanlık eder.
Müslümanların dualarının bereketinden mahrum kalır. Yani hisse, pay alamaz. Ölse, mezarı yanından geçen bir müslümanın okuduğu Fatihadan gerektiği kadar faydalanamaz. Allahü teâlâ böylelerini, uluhiyet makamında özel hizmet sayılan namaza almadığından, Hakka hizmetten kovulmuş ve bu hizmet için verilecek olan faydalardan mahrum kalmıştır.
Namaz kılmayan, görünüşü bozuk bir surette ve rahatsız olarak yatağa düşer. Üstünü başını, yorganını, karyolasını ve diğer şeylerini pisleterek berbat eder. Öyle olur ki, en yakınları olan çocukları ve hanımı, anası ve babası da ölümünden nefret eder. Beklenilen hürmet ve riâyeti gösteremezler. Dünyalık olarak çok büyük mesela padişah da olsa, yine ölüm zamanında şu veya bu şekilde ikrah olunur bir suret ve şekilde vefat eder ki, bütün etrafı ve yakınları ondan nefret ederler.
Namaz kılmayanın ölümünde; gözlerinde korku alâmetleri, telaş ve hüzün eserleri, gözünü göğe dikme işaretleri görünür. Gözlerinin rengi değişir. Yukarıya veya aşağıya doğru dikilir ki, bakmak mümkün değildir. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü yataklarda, muhteşem karyolalarda, süslü odalarda ve saraylarda binbir ihtişam ve çeşitli debdebe içerisinde bulunsa da, yine zelil ve aşağı olur. Gittikçe zillete, alçalmaya doğru yol alır. Çünkü izzet, ancak Allahü teâlâya, Muhammed aleyhisselama ve müminlere mahsustur.
Namaz kılmamakla iman zayıflar. Namazı kılmayanların imanları zayıf olduğundan, ne melekler, ne ruhlar, ne ölüler, ne diriler, ne de diğer mahlukat onu aziz tutmaz, ona hürmet ve riâyet göstermezler. Namaz kılmayan ölürken saçları ve sakalları sarkar. Sarkık, düşük, karışık bir manzara alır. Kısaca, hayatındaki şeklinde bulunmaz. Müminler ise ölümünde de hayattaki durumu bozulmaz, aynen canlı gibi kalır. Onun ölümünü gören, ölümünden haberdar değilse, uyuduğunu zanneder.
Ne kadar çok yemek yese de, yine açlık ızdırabı dinmez. Gittikçe şiddetlenir. Dayanılmaz, tahammül edilmez bir hâl alır. Ne kadar fazla, ne kadar kuvvetli ve iyi yemekler yedirilse, bu acı, bu ağrı, bu sızı dindirilemez. Bu ızdırap teskin olunamaz. Bu hasta yedirilmekle doyurulamaz. Boğazı, barsakları açlıkla acı çeker. Açlık bir orantı halinde yükselir, artar. Nihayet kıvrana kıvrana can verir. Çünkü namazı terk etmek büyük günahtır. Cezası da o nispette büyük olur. Açlık da mühim bir hastalıktır. Neticesi mutlaka ölümdür. Diğer hastalıklar gibi değildir. İşte namaz kılmayanlar açlık hastalığı ile kıvranıp öyle giderler. Her namaz kılmayan mutlaka aç olarak ölür.
Namaz kılan, güler yüzlü mütebessim, parlak ve nurani yüzlü olur. Sevinç ve neşe alâmetleri yüzünde ve gözlerinde âşikâr olur. Hak teâlâdan ve meleklerinden hayâ eder. Kendi kusurlarını ve Hak teâlânın lütuf ve ihsanını görür de, alnından terler dökülür, burnunun delikleri sulanır. Kulak altları ve burun delikleri hafif bir şekilde terler. Güzel bir şekilde kokar. Renginde lâtif bir güzellik olur. Etrafa güzel kokular yayılır. En lezzetli ve en nefis yemekler yemiş gibi tok ve kanmış olarak vefat ederler.
Namazın tamam olması ve kemâl üzere bulunması, fıkıh kitaplarında genişçe anlatıldığı şekilde namazın farzlarını, vaciplerini, sünnet ve müstehaplarını yapmaya, yerine getirmeye bağlıdır. Namazda huşu bu dört şeyde toplanmış ve kalbin hudu’u da bunlara bağlanmıştır. Müminle kâfir arasındaki fark namazdır. Mümin namaz kılar, kâfir kılmaz. Münâfık ise bazen kılar, bazen kılmaz.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İman, namaz demektir. Namaz için kalbini hazırlar ve namazı itinâ ile, vaktine, sünnetine ve diğer şartlarına riâyet ederek kılan, mümindir.) [İbni Neccâr]
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir, düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberani]
(Namaz kılmayan, Kıyamette, Allahı kızgın olarak bulacaktır.) [Bezzar]
(Namazı kılmayanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahın himâyesinden uzak kalır.) [Ebu Nuaym]
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namaz kılan kıyamette kurtulacaktır, kılmayan perişan olacaktır.) [Taberani]
Bazı kimseler hiç ibadet etmediği ve her çeşit günahı işlediği halde, "benim kalbim temizdir, sen kalbe bak" diyorlar. Kalp nasıl kirlenir, nasıl temizlenir?
Önce kalp ile yüreğin tarifini yapalım! Kalp, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalp, yürekte bulunan bir kuvvettir. Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, kalp veya gönül diyoruz. Gönül, insanlarda bulunur. Hayvanlarda bulunmaz.
Bedendeki bütün a'za, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalpte toplanır. İnsanın, inanmak, sevmek, korkmak, kalbindedir. İtikad eden, yani iman eden ve kâfir olan, kalptir. Güzel, iyi ahlâkın ve kötü huyların yeri kalptir. Kalbi temizlemek için riyâzet ve mücâhede lazımdır. Riyâzet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, harâmları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak lazımdır. Mücâhede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek kalbi temizlemelidir! Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan, dinimizin emirlerine uyar, yasak ettiklerinden kaçar. Kalbi kötü olan kimse, İslamiyetten kaçar. Dinimizin emirlerini gericilik, tutuculuk olarak kabul eder. Dine uymamayı da ilericilik, uygarlık, özgürlük olarak bilir.
"Sen kalbe bak" demek
Namaz kılmayan ve kendisine farz olan diğer ibadetleri yapmayan kimsenin kalbi temiz olmaz. Günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Günah kalbi karartır. Zaten namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Her türlü rezaleti işleyip de, "sen kalbe bak" demek, dinsizlerin veya din cahillerinin sözüdür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hâsıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalp, kapkara olur.) [Harâiti]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alâmeti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır. [Namaz kılmayıp günah işleyenin, (benim kalbim temiz, sen kalbe bak) demesinin ne kadar cahilce bir söz olduğu buradan da anlaşılır.] Kalp, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalp ölmüş demektir. Kalpte, ya dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allahı anarak, ibadet yaparak, kalpten dünya sevgisi çıkarılınca, kalp temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince, kalp kararır, hastalanır, dünya sevgisi yerleşir ve Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar. Bir bardaktaki hava çıkmadıkça içine su girmez. İçine su koyunca da, bu suyu çıkarmadan başka şey koyulmaz. Kalp de bardak gibidir. Kalbi Allah sevgisiyle doldurmak için, başka her şeyi temizlemek lazımdır. Bir kalpte iki veya daha fazla sevgi bulunamaz. Kur'an-ı kerimde, (Allah, insanın içinde iki kalp yaratmamıştır) buyuruluyor. (Ahzâb 4)
Nefs-i emmâre, dine inanmaz. Bunun için, nefsi, tezkiye etmek, kötülüklerden temizlemek ve faziletlerle doldurmak lâzımdır. Şems suresinde meâlen, (Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini, günahta, cehalette, dalâlette bırakan zarar etti) buyuruldu.
Hadika'da buyuruluyor ki:
Haram işleyenlerin, sen kalbime bak, kalbim temiz demeleri yanlıştır. Kendini ve müslümanları aldatmaktır. Ancak dinin emir ve yasaklarına uyanın kalbi temiz olur. Peygamber efendimiz, (Günaha devam edenlerin zamanla kalbi mühürlenir. O, artık sevap işleyemez olur) buyuruyor. (Bezzar)
(Lâ ilâhe illallah) kelimesini çok söylemek, kalbi temizlemekte çok tesirlidir. Her gün, belli miktar okumak iyi olur. Abdestli ve abdestsiz söylenebilir.
Rabbimizin gazabını söndürmek için (Lâ ilâhe illallah) güzel kelimesinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Bu güzel kelime, Kıyamet için ayrılmış olan 99 rahmet hazinesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, imanın zerresi hasıl olur.
Allahı anmanın, Lâ ilâhe illallah demenin faydalı olabilmesi için dinimize uymak şarttır. Farzları ve sünnetleri yapmak ve haramlardan ve şüphelilerden sakınmak lazımdır. Kalbin Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmesi onu karartır, paslandırır. Bu pası temizlemek lazımdır. Temizleyicilerin en iyisi sünnet-i seniyyeye uymaktır. Sünnet-i seniyyeye uymak, nefsin kalbi karartan isteklerini yok eder.
Yunus Emre de diyor ki:
Kim ki edepsiz gezer, ergeç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise.
İstisnalar hariç, bir adamın işine bak, giyinişine bak, ne mal olduğu belli olur. İstisna olanları hüküm gibi ortaya atmak yanlıştır, hem de çok yanlıştır. Birkaç örnek verelim:
Minare olan yerde cami var demektir. Sünnet olmak Müslümanlık alameti sayılır. Sünnetsiz birini görsek buna gayri müslim demek yanlış olur. Türk bayrakları dalgalan yerin Türkiye, polis elbisesi giyenlerin de polis olduğu anlaşılır. Ancak başka ülkede de Türk bayrağı dalgalanabilir, polis olmayan biri de, polis elbisesi giyebilir. Ama bunlar istisnadır. İstisnalara bakıp da genel bir hüküm verilemez.
Allah korkusunun alameti, haramlardan kaçmaktır. Her günahı çok tehlikeli görmelidir! Müminin alametlerinden biri de günahını çok tehlikeli görür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin günahını başucunda, hemen üstüne yıkılacak bir dağ gibi görür. Münafık ise burnuna konmuş hemen uçacak sinek gibi görür.) [Buhari]
Bedenin bozuk olması, yani günah işlemek, kalbin bozuk olmasının alametidir.
(Kalp bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.) [Beyheki]
Peygamber efendimiz, (İman namaz demektir. Namaz dinin direğidir) buyuruyor. Direksiz din olur mu?
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namaz düzgünse, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberani]
(Namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez.) [İsfehani]
(Namaz kılan kıyamette kurtulacaktır, kılmayan perişan olacaktır.) [Taberani]
(İman, namaz demektir. Namaz için kalbini hazırlar ve namazı itina ile, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir.) [İbni Neccar]
Peygamberimizin son sözlerinden biri, Namaza dikkat edin idi. (İ.Mace)
Namazın önemi böyle iken, kendilerine mücahid diyen bazı yazarların namaz kılmadığını, karısının, kızının tesettüre riayet etmediklerini gördüm. Bir insanın sözü, yazısı kendine tesir etmiyorsa, başkalarına nasıl eder? Herkes, önce kendini ıslah etmelidir!
Birçok hadis-i şerifte, kasten namaz kılmamanın küfür olduğu bildirilmiştir. Amel imandan parça olmadığı halde, namaz konusunda ittifak hasıl olmamıştır. Namazın imandan olduğunu bildiren âlimler de olmuştur. Bu bakımdan namaz kılmamak, çok büyük tehlikedir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Namaz, münker ve fahşâdan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan her türlü kötülükten, her türlü günahtan] alıkor.) [Ankebut 45]
Namaz kılmanın fazileti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namaz, her hayrın, her iyiliğin anahtarıdır.) [Taberani]
(Namaz kılan kıyamette kurtulacak, kılmayan perişan olacaktır.) [Taberani]
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberani]
Bu hadis-i şerifleri okuduktan sonra, namaz kılmayan müslümana hayret etmemek imkansızdır.
Namaz kılmanın fazileti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cennetin anahtarı namazdır.) [Darimi]
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]
(Namaz kılan, Kıyamette kurtulur, kılmayan perişan olur.) [Taberani]
(Namaz, Allahın hoşnut olduğu amellerin en faziletlisidir. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. İmanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftah-ul-Cenne]
(En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdır.) [Ebu Dâvud]
(Allah beş vakit namazı farz kıldı. Eksiksiz eda edeni Cennete koyacağına söz verdi. Namaz kılmayana verilmiş bir sözü yoktur, böyle kimseye dilerse azap eder, dilerse Cennete koyar.) [Ebu Dâvud]
(Müslüman, namaz kılarken günahları başı üzerine konur. Her secde ettiğinde başından dökülür. Namazı bitirince hiçbir günahı kalmaz.) [Taberani]
(Mümin, Allah rızası için namaz kılınca, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi, günahları dökülür.) [İ.Ahmed]
(Her namaz vakti gelince, melekler, "Ey insanlar, günahlarınız sebebiyle hasıl olan ateşi namaz kılarak söndürün!" derler.) [Taberani]
Bir kimse, (İman eder, namaz kılar, zekât verir, oruç tutar ve diğer ibadetleri yaparsam, kimlerden olurum?) diye sual edince, Peygamber efendimiz, (Sıddık ve şehidlerden olursun) buyurdu. (Bezzar)
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez) [Taberani]
(Namaz kılmayan, Kıyamette, Allahı kızgın olarak bulacaktır.) [Bezzar]
(Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.) [Ebu Nuaym]
(Beş vakit namazı kasden, mazeretsiz terk eden, Allahın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr]
(Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesâi]
Yukarıdaki hadis-i şerifleri, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır:
Dinimizde en büyük günahı işleyen kâfir olmaz. Bunun için namaz kılmayana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez. Bazı âlimler, namaz kılmayanın kâfir olacağını bildirmişlerdir. Bu bakımdan her ne şart altında olursa olsun muhakkak namazı kılmalı!
Doğru kılınan namaz her türlü kötülükten alıkoyar. (Ankebut 45) Namaz, kötülükten alıkoymuyorsa, namaz doğru kılınmıyor demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Bir kişinin namazı, kendini fahşa ve münkerden [Her türlü kötülükten] alıkoyamıyorsa, Allahtan uzaklığı artar.) [Taberani]
O halde yapılacak iş, namazı doğru kılmaya çalışmaktır. Namazı doğru kılabilmek için önce itikadın düzgün olması şarttır. Daha sonra diğer şartlar gelir. Guslün ve abdestin doğru olması lazımdır. Bu şartlara riayet eden, mutlaka her türlü kötülüğü bırakır.
Kötülerle gezmek bile çok zararlıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kötü arkadaş, demirci körüğü gibidir. Üflenince, ateş kıvılcımları seni yakmazsa da, kokusu seni rahatsız eder.) [Buhari]
(İyi arkadaş, güzel koku satan gibidir. Sana koku sürmese de, yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan faydalanırsın.) [Müslim]
([Her çeşit günahtan çekinmek, oruç tutmak ve diğer ibadetleri yapmak için] Sabrederek ve namaz kılarak Allahtan yardım isteyiniz. Sabır ve namaz, yalnız Allahtan korkan müminlerden başkalarına zor gelir.) [Bakara 45]
Namaz kılmamak, imansızlıktan veya iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek, kolaylıkla uymaktır. Bedeni hasta olana bazı işleri yapmak güç geldiği gibi, kalbi ve ruhu hasta olana da ibadet etmek güç gelir.)
(Kalbi temizlemek için, iman edip, Allahü teâlânın nimetlerine şükretmek gerekir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Allaha iman edip, nimetlerine şükrederseniz, size niçin azap etsin?) [Nisa 147] Allaha şükretmek, Ona inanıp, emir ve yasaklarına riayet etmekle olur.)