Şems-i Tebrîzî 40 Kural ve Sözleri
Önder Demir
Şems-i Tebrîzî
€9,99 Softcover
Donnerstag, 21. März 2013
MARİFET PENCERESİNDEN HADİSLERE BAKIŞ
MARİFET PENCERESİNDEN HADİSLERE BAKIŞ
Sevgililer Sevgilisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) buyuruyor:
“Yarın , öleceğini bilsen bile ağaç dik..."
" Kıyametin koptuğunu görsen bile , elinde yeşil dal varsa dik..."
Bu hadislerin açılımını herkesin bildiği gibi değil , öğretildiği gibi açalım:
Kur’an-ı Kerim’de belirtilenen "Duhan Suresinde” , kıyametin oluş halini ve o oluşum halinin çok öncesini , çok dehşetli bir nükleer savaşı anlatmaktadır.
Marifet Penceresinden kıyamet öncesini açıklayalım.
Duhan , yani kızıl duman ile ileride atılacak olan "Nükleer Bombadan" , bahsedilmektedir, kopacak olan 3. Dünya savaşında ; insanları yok olmaktan - milyonlarca insanın ölmesini ağaçlar ve ormanların kurtaracağını anlatıyor.
Hatırlayınız lütfen...1985’de Rusya’da Çernobil Nükleer Santrali patlamış, açığa çıkan radyasyon , yani nükleer bombanın bir değişik etkileri , yani insanları topluca ölüme götürecek olan zehirli gazlar , Allah’ın lutfuyla Karadeniz üzerinden; (Romanya ve Bulgaristan üstünden) Avrupa’nın en yüksek dağı olan Alplere rüzgarlar vasıtası ile , yüksekten sürüklenerek ; Alplerdeki çam ağaçları , bu zehirli gazları emerek, çam ağaçlarının tepeleri ( 75 ve 115 cm. ) kurudu... Ve dünya büyük bir felaketin eşiğinden döndü. Peygamberimiz işte ileride olacak olan , bir nükleer felakete dikkat çekmekte ve ayrıca ağacın önemini de böylelikle anlatmaktadır.
Yani olacak olan , Nükleer Savaştan korunma yolunun ormanları çoğaltmak olduğunu bize öğretmektedir... Radyasyon denilen ve sadece canlıları yok eden bu zehirli gazlardan kurtulmanın doğal yolunun "ağaçlar - ormanlar olduğunu" öğrendin...
Hangi ağaç çeşitleri dersen , Kur’an -daki Tin ( İncir) Suresinde belirtilen " İncir , zeytin ve çam ağaçları"dır. İnşallah ileride nasip olursa , Kur’an- ı Kerim’in en zor ; açıklanışı en zor olan 3 Suresinden biri olan, Sure -i Tin’i Allah’ın izniyle açarız ... Sadece size, adı geçen bu 3 ağacın gövdelerinde yaşamalarını sağlayan unsurlara dikkatinizi çekip , bırakayım...
İncirin bedenindeki su süte , zeytinin bedeninde yağa ve çamın bedeninde ise reçineye dönüşmüş... Diğer , tüm ağaçların bedenlerinde su vardır. Yaradılış hikmeti ile bu ağaçlar Radyasyona meydan okuyor... Anladın mı " Marifette Rabbimiz " neler , neler öğretiyor...
Öğrendin mi ağaç dikmenin ve ormanları korumanın asıl önemini...
Öğrendin mi ? Resulullah’ın Hadisinin açılışını ?
“Hudud da , düşman bekleyen gözlerle , Allah için yaşaran gözler Cehennemi görmezler” buyurmaktadır ; Sevgili Peygamberimiz…
Peygamberimiz sözlerinde kadın – erkek diye ayırmamaktadır. Kızlarımız , eşlerimiz askerlik yapma ile ne dün , ne de bugün sorumlu olmamışlardır.
O zaman , bu hadisin anlamını daha derinlerde bakacağız.
O zaman , hududu ve düşmanı bekleyenleri açalım.
Hudud , ben müslümanım diyen herkesi kaplamalı… Her Müslüman burada nöbet tutmalı… İşte anlatılan hudud ; Kur’an-ın emir ve yasakları ile Resülullah’ın yaşayışı , biz Müslümanların hudududur… Bu hududu kadın - erkek her Müslüman korumalıdır. Bu da Rabb’imizin Kur’an – ı Kerim’de belirttiklerinden , yap dediklerini yapmak ; yapma dediklerini de yapmamaktır.
Buna uymak için azami gayret sarf etmek ve hep dikkatli olmak zorundayız. Ölünceye kadar , Kur’an-ın emir ve yasaklarını gözetlemek ve iblis ordusunun hayatımıza girişini yasaklamak , zorundayız. Bu her müslümana , en kutsal görevdir.
Hadisin devamında , ister Allah’ın huzurunda işlediğimiz hata ve günahlardan pişman olma ; pişmanlığımızı Rabb’imize itiraf etmek, bağışlanma için yalvarmak olsun ; ister Rabb’imizin büyüklüğünü , ister yarattıkları üstündeki hakimiyeti olsun ; ister güzel isimlerdeki yüceliği olsun ; ister senin üstündeki lutuf ve cömertliği olsun ;senin buna karşılık hamd edişin olsun, şükrün olsun, ister Allah’a olan sevgin ve aşkının sonucunda “ Allah için ağlamanda” , göz yaşı dökmende öyle büyük sevaplar alısın ki ; bunun sonucunda Sırat Köprüsünü ve cehennemi görmeden geçersin…
Dikkat ediniz , … cehenneme girmezler demiyor Sevgili Peygamberimiz ; “ görmezler” diyor. Gösterilmeyen yere nasıl girilir ki?
Allah’ımızı düşünerek , ağladığımızda ; sebep ne olursa olsun , sonuçta Rabb’imiz bize cehennemi bile göstertmeyecek ; bırakın içine girip yanmayı…
Bir de , Allah’ın koyduğu hudutları her an lanetli iblis orduları , gelecek gibi gözetlediğimizde de cehenneme girmeyi bırakın ; göstertmeyecek Rabb’imiz olan Allah’ımız…
Böyle cömert , böyle bağışlayıcı olan Yüceler Yücesi Allah , nasıl sevilmez ki ?
Kaynak: http://www.veyselkarane.com
MARİFETTE ABDEST, NAMAZ, ZEKAT, ORUÇ VE HAC NASIL OLUR ?
MARİFETTE ABDEST, NAMAZ, ZEKAT, ORUÇ VE HAC NASIL OLUR ?
Başa dönelim ve zikirde "abdestli olmayı " söylemiştik. Şeriatta , abdest ibadet etmek için hepimizin bildiğidir. Abdest nasıl alınır ve nasıl bozulmuş olur ? bunları herkes biliyor size " marifette abdest" nedir ? bunu yazalım…
Manevi abdest , kötü işler ve düşük huylarla bozulur. Manevi abdesti bozanlar arasında , büyüklük taslamak, kendini beğenmişlik , gıybet , yalancılık ve buna benzeyen kötü davranışları sayabiliriz. Ayrıca gözün, kulağın , elin , ayağın yaptığı hataları da sayabiliriz... Çünkü Peygamber (s.a.v.) Efendimiz : “Bu gözler zina eder" buyurur... Bu abdestin yenilenmesi ,samimi tevbe ile olur. Pişman olmak, istiğfar eylemek ve kötü olan bütün huyları terk etmekle olur.
Şeriatın abdestin zamanı belirlidir. Güne-geceye bağlıdır... İç Alemin - Marifetin abdesti ise " ömür boyuncadır". Buradaki ömürden kast edilen istek , dünya ve ahiret ömrüdür; dolayısı ile sonsuzdur.
Namaza gelelim...
Şeriattaki namazları uzun uzadıya yazmama gerek yok...
İzninizle Marifetteki Namazı anlatalım...
"Kalbin , sonsuz huzurda kalmasını sağlayan namazdır." Ve en önemli namazdır. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz "Namaz , ancak "kalp" huzuru ile olur." buyurmaktadır.
Şeriat Namazı vakitlere – zamana bağlıdır. Marifetteki namaz sonsuzdur. Ömür boyunca devam eder ve onun mescidi kalpdir. Asıl namaz budur , hakiki kalple - imanla kılınan namazdır. Böyle olan kalp ve ruh farkında (olsak da , olmasak da ) namazla meşguldür. Kalp , ne ölür, ne de uyur. Uykuda ve ayakta o , öylece vazifesine devam eder. Bu namazda kalp
"Yanlız sana ibadet ederiz , ve yanlız senden yardım dileriz."i (Fatiha Suresinin 4. Ayeti) devamlı olarak yaşar…
İşte böyle olan kalp , her an Allah ’ın huzurundadır. Kula , kulluğu ortadan kaldırmış, Yaradan’ı ile baş başadır... O’ndan ister ve O’na tam olarak yönelmiş olur...
İşte o büyük kalp her türlü Kutsal hitaba - seslenişe mahzar olur ve istenilen kul bu kuldur...
İşte Şeriat Namazı ile Kalp Namazı birleştiğinde gerçek Namaz , yaşanmış olur... Bunun da sevabı çok büyük olur...
Rabbimiz sizleri ve beni "Hitabları - seslenişleri duyabilen " ve gerçek namazı kılan kullardan eylesin... Amin...
Gelelim, Marifetteki "Zekat’a"...
Bu zekat , "Ahiretteki Kazançlardan " verilen Zekattır... Bu zekat ahiret fakirlerine ve ona muhtaç olanlara dağıtılan zekattır.
İşte ruhu - imanı büyük olanlar , yaptığı iyiliğin sevabını asi kullarına bağışlarlar. Onların bu cömertliği o kadar ileri gider ki ; hiç birinin kendine has varlıkları kalmaz.
Kur’an - da Rabbimiz ne buyuruyor :
" Yok mu ,Allah’a borç verecek , Allah (verdiklerini ) katlayarak , geri versin. Hadid Suresi -11 Ayet...
Yaradılan kular , kimin eseri ? Allah’ın... Öyle olunca verdiğin her iyilik , kullara verilmiş gibi gözükse de , Allah’a dönmeyecek mi ? Allah cömertlikte bu kadar ileriye giden kulunun verdiğini ; zekat eden - sadaka eden kuluna katlayarak çok daha fazlasını vermez mi ?
Bakın Rabia Sultan (r.a.) nasıl dua edermiş ? :
" Allah’ım , benim dünyalık nasibimi , nasipsizlere - kafirlere ver. Ahiretten nasibim varsa , onu da mümin kullarına dağıt. Bu dünyada yanlız seni anmayı (zikretmeyi) isterim. Öbür alemde ise, yanlız Seni görmeyi arzularım..."
Zekatın bir başka manası da , nefsin temizlenmesini sağlamasıdır. Nefis, kötü sıfat ve davranışlardan uzaklaştıkça , temizlenir... Temizlendiğinde ise , zekat manevi değerini -kıymetini bulur.
Yapılan her iyilik , ne olursa olsun Allah’ın Kullarına "şevkat ile " olmalı ve verildikten sonra , asla başa kakılmamalıdır. Yoksa , sevabı gider...
Marifette " Oruc’a " gelince...
Bu , başlı başına zevk denizine girmedir. Sevabının büyüklüğünü ,değerini sadece Rabb’imiz bilir, yaradılmışlar - melekler dahi - bilemezler... Hayatınızda hiç olmazsa bir kere , ama mutlaka yapın... Görecek ve mutlaka bileceksiniz , ne ile "Allah Katında " müjdelendiğinizi...
Gerekli bilgileri verdikten sonra size İnşallah açacağım...
Marifetin - Hakikatın Orucu , gece - gündüz , bütün duyguları haram olan şeylerden tamamen korumaktır. Bu oruç ebedidir ; bir ömür boyu sürer...Asıl oruç budur...Yani duygularımızı kötülüğe karşı kaymaktan korumaktır.
Peki , bu orucun iftarı yok mu ? Var... Elbette var. Ahirette , cennette eşi ve benzeri olmayan nimetleri yemekle ve yaşamakla olacaktır...
Anladınız değil mi ? Şeriat orucu üstünde Marifet Orucu var... Marifet orucu üstünde ise "Hakikat Orucu " var... Bu ise Kalbimizi , Allah’tan başkasına tapmaktan (mal- mülke tapmaktan) alı koymaktır. En büyük oruç da bu oruçtur... Rabbimiz , hepimizi bu şekilde Oruç Tutan kullarından eylesin... Amin...
Şimdi sıra size , bir sır vermeye ve bunun sonucunda Allah’ın izniyle sonsuz sevap kazandıracak Orucu ve namazı öğretmeye geldi...
“2 veya 4 rekat namaz kılın ve sevabını ; namaz kılmamış kullara hediye edin...
Ömrünüzde , bir gün (Ramazan Ayı dışında ) Oruç Tutun ve sevabını Oruç Tutamayan Kullara " hediye edin". Görün neler olacak...
Biliyorsunuz ki ; Orucun sevabını Biricik Rabbimiz , kendisi veriyor ; Meleklere bile bırakmıyor :
"Oruç benim içindir, ecrini - sevabını Ben veririm." demekte... Namaz kılmayan kullar ve oruç tutmayan veya tutamayan kullarına hediye ettiğinde ;Rabbimiz: “Kulum hiç tanımadığı kullarıma ,yarın Ahiret Hayatında ve ceza gününde belki de bağışlanmasına veya cezasının azaltılması için merhamette bulunuyor... Bilmez mi ki , Ben Merhametlilerin en merhametlisiyim... Bir kulumun azaptan kurtulması için çaba gösteren , mücadele eden , kulumun iyiliğini ortada bırakmam... O günahkar kulumu , bu merhametli kulum için bağışladım " demeyeceğini ve bağışlamayacağını kim iddia eder... Edebilme cesaretini kim gösterebilir?
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin :
" Mümin kul , kendisi için istediğini ; mümin kardeşi için istemezse tam mümin olamaz." hadisini duymadın mı ? İşte bu hadis bize, için içini yani Hadisin özünü göstermekte...
Marifet bu ! Hakikat Bu !
Bu konuya daha da , açıklık getirmesi için ,Rabb’imizin bir Ayetini de yazmadan geçemeyeceğim.
"Furkan Suresi -7O Ayet-:
"İman edip, yarar iş yapan zümre var ya, işte Allah onların kötülüğünü iyiliğe çevirir."
İşte bu Ayetin açılımına dayanarak ve öğretilene dayanarak , sizleri de bu büyük sevaba ortak olmaya çağırıyoruz. Gelin dem bu demdir... Zaman bu zamandır... Yarın belki de çok geç olmadan gel... Belki benim çağırmama gelmiyorsun , olabilir... O zaman , Mevlana’nın çağrısına gelin...
" Gel , kim olursan ol, GEL..." mutlaka bu dünyadan gitmeden , çok iyilik yapmağa bak…
Marifette "Hac :
Marifette Hac ise " La İlahe İllallah " ile kalbimizde olur. Kalp bu tevhidi söyledikçe , kalp diriliğe kavuşur. Allah , içten - gerçek manada anılmaya başlar... İç alem , safiyetine kavuşuncaya kadar, devam eder...
Daha sonralarında , Rabb’in sana diğer , zikirlerini verir ve sen bu yolda , en güzel öğretmenlerle yoluna devam edersin...
Bir gün gelir, Kabe önündedir... Bedenin burada , ruhun Beytullah’ta... Allah, fazlı , keremi ve cömertliği ile bu halleri cümlemize nasip ,etsin... Amin... Daha sonrasında "vecd" ve "sefa" halleri başlar...
Ne diyelim yaşa ve gör...
Bu devirde ," Sırat al müstakim " yani , dosdoğru yol üzerinde , yürüyen iyice azaldı. Bu yolun gerçek yolcusu , iki şahitle bilinir. Kur’an ve Hadis.
Kişi bunlara ne kadar , sıkı sıkıya bağlanırsa , o kadar ; doğrudur... Doğru yoldadır.
Bu yaşadığımız anlarda , çevremize baktığımızda ; insanlar Sünnetleri şekil olarak , dış görünüş olarak yaşamaktadırlar.
Kur’an ve Hadisler üzerinde hiç düşünme yapmadan , sadece " şekil " olarak , desinler diye yaşamaktadırlar. Allah ıslah etsin...
Sünneti şekil olarak değil, inanç olarak, düşünce ve bütün davranışlarda ahlak olarak yaşamalıyız ve yaşatmalıyız...
Bütün çabamız bu olmalı ki ; Yarın Rabb’imizin huzurunda "Rabb’imiz , (bize) kulum sana şu kadar ömür verdim , mal- mülk verdim... Bana ne getirdin sorusu karşısında mutlaka verecek bir şeyimiz olmalı...
“Yetimi korudum veya aç kullarını doyurdum , sadaka verdim , kötülüğü men ettim , iyiliği emrettim , nefsim ve imanımın düşmanları ile cihad - mücadele ettim” diyebilmeliyiz…
Bunlar ve daha nice sevap yolları, seni - beni beklemekte ...
Haydi kazanmaya çalışalım...
Hiç birini yapamıyorsan , bir serçeyi doyur bari...
Yeter ki , yarına eli boş gitme...
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor :
" Cimri mümin de olsa Cennet ’e giremez ; cömert , kafir de olsa Cehennem’e girmez."
Manasını bir düşün , neler öğrenirsin , neler...
Eğitilmesi, kendisine ve çevresine her manada hizmet edecek seviyeye yüceltilmesi gereken insanları ; küçültücü, onur kırıcı , kin , haset, kibir, riya (yalan), imtikam alma, hırs , bencillik ve bunlar gibi kötü his ve duygulardan arındırarak, kurtarmayı hedeflemeliyiz ve bunu gerçekleştirmek için çaba - emek göstermeliyiz...
Bu okuduklarınız da bunun bir neticesidir... Bu da , Tasavvufun bir eseridir.
Allah Yolunun yolcusu , her zaman yapacağı işin sonuna bakmalıdır. Yolcu , Allah’ın önünde diz çöküp , maddi varlığı bir kenara bırakıp, hatalarını itiraf eder ve O’nun feyzine, fazlına , lutfuna, merhametine erer ve günahları erir - yok olur. Çünkü , “O” çok merhametlidir, cömerttir ve kerimdir...
Zaman “O’nun” , cömertliğinden faydalanma zamanıdır… Zaman , geriye dönüşün olmayacağı ve pişmanlığın fayda etmeyeceği; kimsenin kimseye yardımcı olamayacağı zaman gelmeden , bu dünya yaşamında “ sevgili” olma zamanıdır. Sevgili , her zaman korunur…Hem bu dünyada , hem ahirette…
Hadislerden bazılarına , Marifet penceresinden baktık ve gördüklerimizi size anlattık.
Kaynak: http://www.veyselkarane.com
TASAVVUF İÇİNDE MARİFET
Bismillahirrahmanirrahim
TASAVVUF İÇİNDE MARİFET
Tasavvuf , Şeriat ve Tarikatı temel ve zemin alarak ; Marifet ve Hakikatı üstüne bina kılan, diğer bir değişle ; Şeriatı, Tarikatı, Marifeti ve Hakikatı bir araya toplama - cem etmedir.
Tasavvuf , Allah’ı bilme sanatıdır.
Tasavvuf, İslam’ın özüdür. İslam şeriatının batınıdır-gizlisidir. Tam ve olgun Müslüman olmanın yoludur. Bu anlamda yaşanan bir " Hal’ dir". Edebiyat ve söz yani "Kal" değildir.
Tasavvuf, hallerini anlatmaktan maksat bu yolun yolcusunu , Allah’a ve Resulüne yaklaştırmaktır.
Tasavvufu "masal " diye okunan için masaldır. Tasavvufu yaşayanlar için eşi bulunmaz bir hazinedir.Tasavvufa inanmayanların , Marifeti Yaşamayanların halini ; Hz. Musa .(a.s.) , Firavun ve Mısır halkı , aynı anda Nil Nehrine baktıklarında ;" Nil Nehri kıptiye kan ve irin göründü, Musa Aleyhisselama ise saf- berrak su. "Haydi çöz bakalım...
Biz bu sofraya gelenleri doyurmağa bakalım... Gayret bizden yardım Allah’tan...
Müslümanlık 3 basamaktır: Birinci basamak İslam , ikincisi İman , üçüncüsü ise İhsandır. “ İhsan " Allah’ı görür gibi ibadet etmektir.
İşte Tasavvufun amacı , Mümini Allah’ı görür gibi ibadet yapan bir insan haline getirmektir...
İhsanın sonucunda "İhlas" gerçekleşir.Öyle bir İhlas ki; sürekli ve asla kaybolmayacak olan İhlas... Yani kendiliğinden gelen ve gitmeyen bir mutlak "Samimiyet Hali."
Bu yolda ilerleyen Müslüman " taklidi imandan" , " gerçek imana " ulaşır.
Daha önce öğrendiği bilgilere (Şeriat), öğrendiği bilgilerle ibadet etmesi (Tarikat), halinden "Keşif ve müşahade (görme) ile kuvvetlenmiş imana yükselir... Yani Marifete geçer..
Tasavvuf , yani Allah’a ulaşma yolculuğundan maksat "İhlas Makamına" varmaktır. İhlas ise Şeriatın, yani ibadet etmeye yarayan bilgilerin ; 3 kısmından biridir... İlim , amel ve ihlas... Yani şeriatı , dosdoğru - samimiyetle ; öğrenme ve öğrendiklerini samimi olarak yapmaktır..
Tasavvuf , Allah’a giden yolda ; yolcuyu Allah’ına ulaştırma yoludur.
Tasavvufun yolunun ana kaynağı " Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdir."
Tasavvufun kelime yani " KAL" Halini bu kadar açıkladıktan sonra , Tasavvuf Evine girelim...
Hamd Alemlerin Rabbi olan , biricik Allah’ımıza ; salat ve selam ise Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) Efendimize ve akrabalarına ve ashabına ve Peygamberimizin gösterdiği yol üstünde yürüyen Evliyalarına olsun... Taaa Ezelden - Kıyamete kadar... Amin...
Tasavvuf yolunun ilk adımı SEVGİ’dir...
Allah’a ulaşma yolunu , bu yolun büyüklerini ve yolcularını sevmektir. Başta Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’i ; O’nun eş-çocuk ve soyunu ; ashabını (arkadaşlarını),Halifelerini ayırım yapmadan, samimi olarak sevmekle başlar... Daha sonraları bizi , Dinimiz İslam’ı sevdirenleri ; dinimizi samimi olarak yaşayanları, evliyaları, arifleri, şehitleri sevmekle devam eder ve bu sevgi kıyamete kadar , sürer- gider...
Bütün sevgilier , Bir olan , eşi ve benzeri olmayan ; sevilmeye en çok layık olan Allah’ımızı sevmemizi sağlarlar.
Bugüne kadar, bizleri hep ; yarınki büyük hesap gününün "korkunçluğundan" sırat köprüsünün kıldan ince - kılıçtan keskinliğinden , bahsederek büyüttüler... Hiç , Rabbimizin ; Rahim ve Er Rahim (Merhametli ve merhametlilerin en merhametlisi ), Tevvab ( Tevbeleri kabul eden), Afüv (Affeden) , Zül Celal vel İkram (En büyük ikram sahibi) ve daha nice güzel isimlerin sahibi olduğunu ; bu güzel isimleri sebebiyle hem bu ölümlü dünyada , hem de yarınki ahiret gününde kullarına yardım edeceğini bizlere öğretmediler ki... Bizlere Allah ve Resulünü sevmeği öğretmediler ki... Sevgisiz ve korku dolu bir yarın sundular...
Rabbimizin kafirlere uygulayacağını , müslümanlara sundular. Bu yüzden sevmeği değil , korkmayı öğrendik... Hep yüce Dinimizin, Allah’a ulaşma yolunda - uçma yolunda biz kulları hep tek kanatla bıraktılar ; ikinci bir kanadımız olduğunu ve bununda adının "Sevgi" olduğunu öğretmediler; bildirmediler. Rabbime sığınarak derim ki ; bakalım biliyormuydular ? Biz kulları tek ayakla , koşmaya ; tek kanatlı kuşlar gibi uçmaya saldılar... Tek ayakla koşulmaz , tek kanatla uçulmaz... Bunu bilemediler.
Ne zaman " Marifet’te Yol almağa" başladım, Rabbimi - Resulümü ve Dinimi tanıdım ; tanıdıkça sevdim ve sevdikçe daha çok bilmeğe başladım ,işte o zaman Ruhum ve dolayısıyla aklım ve bedenim isyandan , korkudan uzaklaştı ve huzur buldu...
Dilediler ki , bu satırları okuyan kardeşlerim de korku denizinden , ümit ve bağışlanma denizinde "huzur" bulsunlar. Sevgi dolu iki dünya yaşasınlar.
Bakın , Rabbimiz bir Ayetinde ne buyuruyor :
" Onlar korkmayacaklar ve mahzun da olmayacaklar".
Rabbimiz sevdiği ( Doğru yolda olan ) bir kuluna niye zulüm etsin?
Peygamberimiz ne buyuruyor :
" Kolaylaştırın , zorlaştırmayın ; sevdirin korkutmayın..."
Ne geldi ise başımıza "cehaletten doğan sevgisizlikten " geldi...
İslam’ın , ana temeli "Sevgi"dir. Sevgisiz ibadet olmaz... Bu sevgiyi yakalayan Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre ve daha nicelerinin hala gönüllerde yaşadığını düşünmez misin hiç..
Peki bir de bu günlere bir bakalım... Bizler toplum olarak , niye sevgisizlik denizinde , çırpınıp durmaktayız ? Neler kaybettik ve hala kaybetmekteyiz... Ne zaman Resulallah’ın ahlakı ile ahlaklanmaya başlayacağız?
Yunus Emre ne diyor:
" Elif okuduk ötürü - Pazar eyledik götürü
Yaradılanı severiz , Yaradan’dan ötürü"...
Seviyorum demekle sevdiğini , sevmiş olamazsın... Sevdiğini göstermek - ispat etmek zorundasın... Yani bu konuda amelin - çalışman olmalı...
Kehf Suresi -28. Ayette, Rabbimiz :
" Rablarına sabah , akşam dua eden ve O’na kavuşmak isteyenlerle birlikte Ey inananlar , Allah’ı çok zikredin...
Al-i İmran Suresi- 191. Ayet:
" Onlar ayakta, oturarak ve yanlarına yattıklarında Allah’ı zikrederler."
Rad Suresi- 28. Ayet:
" Bilin ki , kalpler Allah’ı zikir ile yumuşar..." buyuruyor.
Tasavvufun , hayatta uygulanmasında ana unsur "Zikir"dir...
Zikir, Allah’ı anma demektir. Zikir olmadan, Allah’a giden yolda yaya yürümüş olursun ve bir gün mutlaka gücün - kuvvetin tükenir; yolda kalırsın...
Akıl ile incelemekle ve çok düşünmekle kalp yumuşamaya kavuşmaz..."(İmam Rabbani - Mektubat 1. Cilt- 92. Mektup)
Zikirin nasıl yapılması gerektiğini daha önceki yazımda yazmış ve açıklamıştım. Burada kısaca yazayım:
Abdestli olunacak ve sessiz olarak;
Önce 1 besmele çekilecek ve 100 veya 70 kere " Tevbe Estağfurulah "
söylenecek;
Besmelesiz olarak istediğin kadar "Salat-ı Şerife" okunacak;
Salat-ı Şerifenin ardından Besmele ile 3 İhlas ve 1 Fatiha okunup, Peygamberimiz (s.a.v. ) Efendimize, akraba ve arkadaşlarına , Salih kullara hediye edilecek,
Daha sonra 1 besmele ile, söyleyebildiğin kadar ; " La İlahe İllallah " yani tevhidi söyleceksin...
Tevhidi bitirdikten sonra küçük hatim dediğimiz 3 ihlas ve 1 Fatiha okunmaz...
Bu kadar mı ? Evet , bu kadar...
Unutmayalım ki ; ibadetin az ama devamlı olanı makbuldur.. Anla...
" İnsan büyük bir şeydir. İçinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki ; insan içindeki ( verilen ) İLMİ Okuyabilsin. Şimdi bak , karanlıklar ve perdeler kalksa insan , neler neler öğrenmez ve bilmez ve kendiliğinden ne türlü bilgiler ortaya çıkarmaz." ( Fİ Hİ MAFİH - MEVLANA )...
Sevgili Peygamberimiz , Mekke’ye girerken , ashabına "Küçük cihaddan , büyük cihada gidiyoruz ." deyince ; daha kılıçlarındaki kanları kurumayan savaşçılar , şaşırmışlar...
Büyük , savaşın nefsimizle olduğunu açıklamıştır, Yüce Peygamberimiz...
Dünyada hiç bir savaş bir ömür boyu sürmez... Birgün mutlaka biter, ama nefsimizle olan savaş bizler yaşadığımız sürece sürecektir...
İşte , nefs ile savaşa bu yüzden büyük cihad- büyük savaş denmiştir... Ve yaratılan her insan bu dünyaya bir bakıma nefsiyle savaşmaya gelmiştir... Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de , toplam 250 Ayette Zikirden bahsetmekte. Diğer bir deyişle, her 24 ayetin biri Zikirden bahsetmektedir...
Zikrin bu kadar önemli olmasının sebebi , Nefsi yenmede en etkili mücadele silahı olmasındadır...
Nefs ayrıca içimizdeki bir mahlukattır , yani yaratılmıştır. Bizi, her an ve her yerde Allah’ımızın emirlerini yapmamaya ; günah olanları da yapmaya ve bunları - kötülükleri güzel göstermeye ve kötülüklerden zevk almaya çağırır... Çağırma ne kelime emreder, adeta...
Diğer taraftan Yüce ve bir olan - eşi ve benzeri olmayan Allah’ımız ; Kur’an ve Resulü ile bizleri nefsimizi yenmeğe çağırmaktadır...
Kararını ver ; seni cehenneme götürecek nefsine mi uyacaksın ?
Yoksa , Rabbine mi uyacaksın...
Bir düşün , ömrün bu güne kadar ne zorluklar ve ne günahlarla geldi ve geçiyor... Daha ne kadar , nefsinin sana efendi olmasına izin vereceksin ? Sen nefsine efendi - emreden olsana... Bu yazılanlar sana yetmedi mi ?
Peki devam edelim...
Nefs, beyine hakim olmak suretiyle, insana hakim olmak ve aşağılık tabiatının gerektirdiklerini yaptırmak ister. Kul , nefsine uyunca da , insanlık vasıflarını kaybederek, hayvandan daha aşağı hale gelir ve bunun sonucunda da , yarın ahirette de Cehennemin de aşağılarına yuvarlanır...
Nefse uydukça kalp sertleşir - katılaşır ve mühürlenir... Böyle olmaktan Allah ’a sığınırız...
Dedik ya nefsi ancak , zikir - devamlı yapılan - her gün yapılan zikir kurtarır... Taştan daha sert ve katı olan ve mühürlü olan - acımasız olan- kalpte her gün yapılan zikirle "Ayette belirtildiği gibi" sertlik gider ve yerine yumuşama gelir...Bunun sonunda , yumuşama - merhametli olma - başlar, sonunda nefs ; pişmanlık duymağa başlar...
Daha sonrasında , sırasıyla , kötülükten uzaklaşmaya başlar, durulur ve insanda yükselme başlar. Daha sonraları kulda, “manen yükselme” ve bunun neticesinde de "Kader ve Kazaya karşı " razı olma başlar...
Daha sonrasında , Kul nefsinden razı olmaya başlar ve son oluşum da ise, nefs saf hale gelir... İşte ,arzulanan ve bizden istenen "Nefs" budur...
Marifetin sonunda hayvani nefs , insani nefse ; eğer “ Hakikat Makamı” da geçilirse, insani nefs ; ruhani nefse dönüşür. İşte melekleri dahi imrendiren nefs ; bu nefstir.
Tasavvuf ve içindeki Marifet makamı zikirle bize , nefsimizin hangi "hayvan" görümünde olduğunu bire bir mutlaka göstererek ; ne gibi nefsle , daha doğrusu hangi hayvan nefsle mücadele etmen gerektiğini ilk elden gösterir. Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz :
" Nefsini bilen , Rabbini bildi." demektedir.Yani hangi hayvan nefisle mücadele etmen gerektiğini , sen ; kendin- birinci elden bileceksin... O , hayvan kılığında gördüğün senin nefsindir ve nefsin, o hayvanın özelliklerini taşımaktadır...
Artık düşmanını öğrenmiş ve ne ile mücadele etmen gerektiğini ve nasıl mücadele etmen gerektiğini bildiğine göre; savaşı kazanmaya bak artık... Bu dediklerim hemen olacak şey değil... Nefs ölmez , ama yenilir...
Senin bir an olsun , dinin emirlerinden uzak olduğunu bildiği anda ; hemen seni günah işlemeğe yönlendirir... Ama her gün zikir edene mutlaka , ama mutlaka mağlup olur...
Her insan , yaradılışının müsaade ettiği ölçüde nefsini kötülükten alı koyarak , yüceltebilir . Manevi kuvvetini güçlendirerek , yüksek manevi makamlara erebilir...
Tasavvuf yolunda , nefsin öldürülmesi değil; terbiye edilmesi esastır...
Tasavvuf , insanı ilim sahibi yapar. Rabbimiz , Kitabımızda " Rabbim , ilmimi arttır " diye , dua etmemiz gerektiğini bildirmektedir. Bu istenilen şekilde her gün dua eden müminin mutlaka ilmi artar. Allah’ını tanıma ve bilmede ilim sahibi olur. Bu da onun daha iyi bir kul olmasını sağlar...Yunus Emre’de bir şiirinde bakın ne diyor.:
"İlim , ilim bilmektir
İlim , kendini bilmektir,"
Burada bahsedilen "İlim" Allah’ımızı bilme " ilmidir. O’nun emir ve yasaklarını bilmedir... Bu ilime ulaşmak da ancak, zikirle olur... Yoksa herkesin bildiği Şeriat ilmi ile olmaz.
Herkesin bildiği ilmin dış yüzüdür. Zikir , iç - gizli yüzünü bildirir. Marifetin başı-sonu zikirdir…
Yaradan’ın yarattıkları üstündeki hakimiyeti , bir oluşu , gücünün her şeye yettiği ,her türlü isimin üstünde olduğu ,eşi ve benzerinin olmadığı gibi daha neler , neler öğrenir ve öğrenirken yaşarsın...
Kısaca derim ki, Şeriatın dış ilmiyle bilirsin , iç ilmiyle yaşarsın...
Bu , ömründe hiç deniz görmemiş, birine denizi anlatmaya ve yüzmesini istemeye benzer. Deriz ki ; gel zikir denizine gir ve yüz...İşte ancak o zaman denizi anlar ve yüzmeden zevk alırsın.
Nefsini öğrendikten sonra , onunla mücadeleye zikirle devam ettikçe ; bu sefer bu nefs yumuşamaya başlar ve teslim olur... Savaşı bırakır ama , her an senin zayıf anını kollar ve ilk fırsatta seni günaha yönlendirmeye çalışacağını sakın unutma ve her an Rabbinin huzurunda olduğunu da unutma .
Daha sonraları , teslim olan nefs hapis ; yıllardır hapiste olan "Ruhun" azat olur. İşte, o zaman sende ne harikalar meydana gelir. Gelir ama , hiç birinde senin isteme ve yaptırım gücün yoktur, sana verilenler İlahi hediye yani armağanlardır.
İşte güzelliklerin başında , sana ; kokular -Cennet Kokuları- verilir, gerçek rüyalarla ne kadar sevildiğini anlarsın...
Daha sonrasında kalbin konuşmağa başlar... Hiç bilmediğin , Arapça Kur’ an Ayetlerini okuyanla birlikte - kalben söylemeğe- başlarsın...
Şaşırma ve hayret etme , zaten "Hayret" Makamın başlamış ve sen zikirde olduğun sürece , daha neler yaşayacak , görecek ve bileceksin...
Bitti mi? Biter mi , daha yeni başladı...
Daha sonraları yaratılışta içine konan sırrını yine sen kendinden duyacaksın... Sakın kimseye söyleme , yaradılış sırrını...
Daha sonralarında ise "Sırrının Sırrını da " yine sen “kendin” öğreneceksin... Daha sonrası mı? Yeter , hele sen bunları aş bir kere; sana daha neler neler öğretecekler bir bilsen... Bu dünyadan göçüp , gidinceye kadar ne güzellikler yaşayacaksın... Sana ne göz aydınlıkları verilecek ; bir bilsen ! Keşke yıllar öncesinde zikre başlasaydım diye üzüleceksin, boşa geçen yıllarına üzüleceksin… Üzülme , sen daha yeni “Davet” olunuyorsun…
İşte " Kal" yani söz , Şeriatın dışı , bu yaşayacakların ise "Hal " yani , Şeriatın içidir... Anla...
Gel , gerçek kurtuluşa davet olunuyorsun. Son pişmanlığın fayda etmeyeceği ve hiç kimsenin kurtulamayacağı "ölüm gününden " önce nefsini yenmeye davet olunuyorsun "
Dön Rabbine... Tevbe -istiğfar ile, Salat-ı Şerif ile Resulullah’tan yardım iste ; yücelt O’nu...
Tevhid ile , namaz ile; Kur’an ile dön Rabbine yarın çok geç olmadan , son pişmanlığın fayda etmeyeceği ölüm anı gelmeden dön Rabbine... Yarın mahşerde utanmayacak mısın ? Rabbinden , Peygamberinden , Kur’an-dan , Evliyalardan, atandan...
Amacım seni korkutmak değil , sadece hatırlatmak ve bilmediklerini öğrenmen için , yol göstermekten ibarettir...
Kısaca Tasavvuf , bir yaşama ve düşünce şekli, bir haldir; yaşamadır.
Marifet ise , gönül hazinesidir ve bu hazine "Aşk" ile ele geçer. Arif olanın bir de Ahirette ki , durumunu ; müjdelerini düşünsenize...
İşte , Tasavvuf ; İLAHİ ARMAĞANLARA açılan , kapıdır da diyebiliriz...
En güzel yaradılışta yaratılan , insanları ; Tasavvuf yine en güzel şekilde ; melekleri bile kıskandıracak - geride bırakabilecek , kabiliyette olan insanları; asli yaratılışlarına kavuşturma yoludur da diyebiliriz. Ve , doğru da deriz...
Tasavvuf - Marifet Yolunda olgunluk kazanmanın olmazsa olmaz şartı , yolcunun yaşayışında , düşüncesinde hep Hz. Muhammed (s.a.v.) örnek alması ve O’nun ahlakı ile ahlaklanmasını sağlamaktır. Bunun böyle olduğunu Kur’an-ı Kerim’de ,Rabbimiz ; Ahzab Suresi - 21 Ayetinde :
"Muhakkak Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır."buyurmaktadır.
"Şeriatın sınırından dışarı çıktığı halde, kendisini hala doğru yolda sanırsa; ziyana uğrayan , helak olanlardan olur. Hem sapık , hem de saptırıcı bir kişi olur ; kazananlardan , Allah’a ulaşanlardan olamaz da, şeytanın arkadaşlarından olur ki ; bu apaçık bir hüsranın ta kendisidir." diyor ; Hacı Bektaş-ı Veli...
"Her müslüman , şeriatın esas ve kurallarına uymak ve onları hayatına uygulamak zorundadır. Bunlar, dini yaşayışın temelleridir. Tasavvuf erbabının kat edebileceği ve sahip olabileceği mertebe , derece , hal ve tavırlar bunlardan sonra başlar ve bu şeriatın üstüne bina edilirler.
Şeriatı , hayatına uygulamayanı bakın nasıl anlatıyor :
Hace Ahmet Yesevi
"Allah Taala sözüne
Resulallah sünnetine
İnanmayan ümmetine ;
Ümmet demez Muhammed...
2- Ümmedim diye yürürsün
Emrini tutmazsın
Nasıl ümit tutarsın
Orda sormaz Muhammed
Düşün , hem de çok düşün... Tasavvuf insanları , bu ölümlü dünyaya tapmaktan alı koyarak , gerçek İslama yöneltir... Gelecekte de İslam’ın Dirilişinin temelini , mümin kulların ; Allah’ını , Kur’an-ını ve Resulünü tanıma , sevme ve itaat etmeyle olacağını bilmemiz ve bu yolda , önce kendimizi düzeltmemiz gerektiğinin bilinciyle hareket etmek ve kulların doğru yolda, olduğunda da bütün toplumun doğru olacağını asla unutmamız gerekmektedir...
Doğru yolda - "Sırat al mustakimde- olmanın anlama ve zevkinde olmanın tadına varanlardan eylesin , Rabbimiz bizleri... Amin...
Bakın size , Tasavvufu yaşayanla , yaşamayanın arasındaki düşünce ve yaşayış farkını anlatan hikaye yazayım.
" İbrahim b. Ethem , Şakik-i Belhi’ye " Nasılsın ?" diye sorar... Belhi’ de “Bulunca şükrediyoruz, bulamayınca da sabrediyoruz." diye cevap verince... B. Ethem " Onu şehrin itleri de yapıyor. Sen bulunca yoksullara ve açlara dağıt ; bulamayınca şükredersin" diyor...
Nefsine hakim olmanın ve yardımlaşmanın en güzel hali değil mi?
Gerçek aşıklar, gafletten uyanan, kendini ve Rabbini bilenler, Allah’a kul ; Peygamber’e ümmet olan , gönül gözleri açık ve ruhları aydın olan kişilerdir. Ancak böyle bir hal içinde olanlar "İbadetin Manevi Zevkine " varabilirler...
Ahmet Yesevi (Allah O’ndan Razı Olsun) ; 3 türlü ibadet eden vardır :
1- Köle ibadeti :
Köle olan bir insan , Hür olma isteğinden başka ne ister. Bu tip ibadet edenler ; sadece ve sadece yarın ki hayatta "Cehennemden azat olma- kurtulmak isterler ve bunu düşünerek , ibadet ederler.
2- Tüccar İbadeti :
Tüccar bu dünyada ,sadece kar etmeyi ister . Bu dünyadaki ibadetlerini de yarınki hayatta sadece " Cennette Olma " isteğini kazanmak için yapar...
3- Aşık İbadeti :
Aşık , karşılık beklemeden, ibadetini ; Cehennemden kurtulmak veya Cennette kalmak için yapmaz... Allah , onu ister cehenneme koysun, ister cennetine koysun , o sevdiği ile her dem beraber olma isteği ile ibadet eder ve ibadetlerinde mükafat beklemez...
Çünkü , o aşık bilir ki ; Rabbimizin , Kur’an-ı Kerim’de belirttiği gibi sadece Allah’ını ister...
Yunus Emre, bakın yine ne diyor : "Cennet cennet dedikleri , Birkaç köşkle, birkaç Huri
İsteyenlere ver onlari , Bana seni gerek , seni "
Aşk , Allah’a Yolculuk eden ; Yolcunun en belirgin özelliğidir. Aşkı , aşık olmayana anlatmak mümkün değildir.
Aşk , insanı zamandan ve mekandan münezzeh olan Hak Katına ulaştırmakta ve böylece aşık da zaman ve mekan kayıtlarından kurtulmuş olmaktadır.
Sevgili Peygamber’imiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor :
" Ameller (işler ) niyete göredir."
İşte aşık olan , yukarıdaki Hadis’e sıkı sıkıya bağlıdır ve yaşayışını buna göre ayarlar ve uygular... Bilir ki , bu dünyada var olan her şey ölümlüdür... Ezeli ve Ebedi olan , yanlız Allah’tır...
Aşık olan bilir ki ; (Kur’an -ı Kerim’de Rabbimiz Buyurmaktadır) :
"Biz Allah’a aidiz ve dönüş Allah’adır."
Bu Ayetleri asla aklından çıkarmaz ve hayatı boyunca bu Ayetlere sıkı sıkıya bağlı kalır. Fakat insanoğlu bu gerçeği unutup , dünya malı ve şehveti peşinde koşar. Oysa mal - mülk gibi , geçici zevkler gibi ömürde biticidir.
İnsan , ailesinin yaşamı için elbette bu dünya için çalışacak ; helal kazançlar elde edecek ve bu helal kazançlarından da ihtiyaç sahiplerine yardım edecektir… Bu dünyada ihtiyaç sahiplerine yardım etmezse, yarın Rabb’inden nasıl yardım beklemeye yüzü olacaktır ? İşte zekat aslında bunun için çok önemlidir.
Bu dünyada ne ekti isen , onu hasat edeceksin.
Bu dünyada yardım eden kulsan , yarın mutlaka yardım ve mükafat göreceksin. Allah ve Resulü böyle buyurmaktadır. İnsan öbür dünyada , bu dünyadaki amellerine göre mükafat ve ceza görecektir. Öyle ise bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu ve ne ekersek , onu hasat edeceğimizi unutmayalım...
Rabbimiz olan Allah’ın ve Resulünün istediği olgun mümin olmaya çalışıp ; ölümsüz olana yönelmek ve tevhidin sırrını keşfetmek yolunda sabırla ve devamlılıkla yürümeliyiz... Bu dünyadaki asli görev bu... Yoksa , yiyip - içme ve zevk edinmek , bizim birinci görevlerimiz değildir... Bunu unutma sakın , ne olur anlamak için , çaba göster ve bu dünyadan , ahiretine Rabb’inin istediği gibi , olgun - kemale ermiş bir kul olarak, git...
Al-i İmran Suresi - 180. Ayette bakın ne diyor , Rabbimiz :
"Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerinden (İnfakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki ; o kendileri için hayırlıdır. Aksine boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."
Yukarıda açıklandığı gibi olmaya başlayan kulda , artık kendi iç dünyasında da önemli değişiklikler olmaya başlar. Bunlar :
1- Kendisinden sonra çevresindekileri iyiliğe, doğruluğa , güzel ve faydalı işlere çağırmaya başlar.
2- Toplumun yararına, insanların iyiliğine olan şeyleri çağırmaya ve sonunda bunu emretmeye başlar.
3- Toplumun zararına olan şeylerden insanları ve toplumu alıkoymak ; insanları bu zararlardan çekip- çevirmeye çalışmaya başlar. Artık bu kulda iyilikler artmış, başkalarını da iyiliğe davet başlamış... İşte istenilen kul ; bu kuldur...
Gelin biraz " Marifet Denizinde " yüzelim, oradan biraz mücevher çıkaralım: Yetim kime denir ? Öksüz kime denir? sorularına önce dış yüzü ile sonra iç yüzüyle açalım ve Tasavvuf kula vasıtasız neler öğretiyor ? görelim:
Öksüz : Ana ve babası olmayan ; yetim ise ana veya babasından biri olmayana denir. Evet bu dış yüzü...
Gelelim içe – kalp de olan bilgiye... Soruyorum :
"En büyük yetim , en büyük öksüz kim?
En büyük yetim Allah’tır. Çünkü , O’nun anası ve babası yoktur. Doğmamış ve doğurulmamıştır; İhlas Suresi...
En büyük öksüz ise Sevgili Peygamberimiz ’dir. Çünkü doğumundan önce babası ölmüştü... Öksüz ve yetimin sıfatlarını bildin artık...Öksüz ve yetimin “kimin gölgesinde” korunduğunu da öğrendin.
Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.v) bakın neler diyor:
"Allah katında evlerin en hayırlısı , içinde ikram ve saygı gören yetimin bulunduğu evdir. En kötüsü de, kendisine iyi davranılmayan , itilip-kakılan yetimin bulunduğu evdir."
"Kim bir yetimin başını okşarsa elinin değdiği saç telleri sayısınca sevap kazanır."
Bu hadisleri öğrendin, bir de yetim ve öksüz senin evinde değil , başka evde ise ve sen bunlara, maddi-manevi yardımda bulunursan ; aslında kime yardım ettiğini lütfen bir düşün?
Kaynak: http://www.veyselkarane.com
Zikir Nasıl Yapılır?
Estağfirullah ve etûbu ileyh (Allah’dan mağfiret diler ve O’na tevbe ederim)
Subhânallahi ve bihamdihî (Allah’a hamdederek O’nu tüm noksanlıklardan tenzih ederim)
Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehû, lehul mulku ve lehul hamdu ve huve a’lâ kulli şey in kadîr (Allah’dan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Mülk O’nun ve hamd O’nadır. Ve O, her şeye gücü yetendir)
Subhânallahi velhamdul illahi ve lâ ilâhe illallâhu vallahu ekber (Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür)
Subhânallahi ve bihamdihî, subhânallahi’l azîm (Allah’ı hamdedere k O’nu tüm noksanlıklardan tenzih ederim, Yüce Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim)
Subhânallah (Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim)
Subhânallahi’l azîmi ve bihamdihî (Yüce Allah’ı, hamdedere k tüm noksanlıklardan O’nu tenzih ederim)
Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh (Güç ve kuvvet ancak Allah’tandır)
Subhânallahi, velhamdul illâhi, ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber (Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür)
Zikir Nasıl Yapılır?
Hazırlık:
1- Sessiz olmalıdır. (Yüksek sesle değil, kendi duyacağın kadar sesle olmalı...)
2- Yalnız olunmalı...
3- Kimin huzurunda olduğunu unutmadan, edepli-terbiyeli olunmalı...
4- Mutlaka abdestli olunmalı...
5- Mutlaka şu saatte yapılacak, diye zaman belirtilmez... Kişi kendini hazır hissettiği zamanda gerçekleştirilir... Ama yatarken ve sabah namazın öncesi ve sonraları en uygun zamanlardır... Herkesin uykuda olduğu bir zamanda Rabbimiz “ kulum herkes gaflette iken Beni ve Resulumu andı” der ve zikir sahibini çok sever...
UYGULANMASI:
1-Bir , besmele söyledikten sonra ;100 veya 70 kere “ TEVBE ESTAĞFURULLAH” söylemek... (İsterseniz Arabcasını söyleyebilirsiniz)
2-(Besmele söylemeden ) En az 100 kere (Peygamberimize) SALAT-I ŞERİFE söylemek.(Daha fazla sayıda da söyleyebilirsiniz. Sayı sınırı yok.)
3-Salat-ı şerifleri söyleyip , bitirdikten sonra “MUTLAKA” 3 İhlas ve 1 Fatiha okuyup,” Yüce Peygamberimize , akrabalarına ve arkadaşlarına ve salih kullarının ruhlarına" hediye ettim " denilecek...
4- Bir besmele çekilip , en az 100 kere “ LA İLAHE İLLALLAH “ söylenecek.
***Not : Zikiri bitirdikten sonra 3 ihlas ve 1 Fatiha okunmayacaktır...***
Bu kadar mı ? Evet bu kadar...
» Açıklamalar
NİÇİN TEVBE ?
Niçin 100 veya 70 kere ? Cevaplayalım :
*Kul " tevbe estağfurullah" diyerek ; Rabbinin büyüklüğünü ve kendi acizliğini ortaya koyarak, şirkten ; yani İlahlık iddasından uzaklaşır.
*Geçmişte , yaptığı hata ve günahlarının bağışlanmasını Allah’ından ister...
*İçini ve dışını temizler...
*Ahirete ve hesap gününe tam imanını ortaya koyar ve o büyük güne hazırlanır...
*Rabbimizin “Tevbe edin ,bağışlayayım” “Denizdeki dalgaların köpüğü kadar günahınız olsa da tevbe edin , bağışlayayım” kutsi sözünün hayata geçmesini gerçekleştirmek ; bu bağışa mahzar olmak..
* Pişmanlığını ortaya koyduktan sonra , bir daha günah işlemeyeceğine dair Yüce Allah’ ına söz vermiş olur...
* Yüce Peygamber Hz. Muhammed (sav.) Efendimizi örnek alır ve onun güzel ahlakı ile ahlaklanmaya başlar...
*100 Şehit Sevabı alır... Evet 100 Şehit Sevabı alır...
Peygamber Efendimiz (sav.) “KİM , BENİM UNUTULMUŞ BİR SÜNNETİMİ ÖĞRENİR , YAPAR VE ÖĞRETİRSE ONA 100 ŞEHİT SEVABI VERİLİR “ Hadisini artık öğrendin ,İnşallah uygulayacaksın ve ömrün boyunca bir kişiye öğretirsen ve sende ömrün boyunca zikirine devam edersen , buna hak kazanır ve hayatın boyunca mutlu bir hayat sürersin...
Peygamberimizin 3 türlü sünneti vardır:
1-Kendi bedeninde gerçekleştirdikleri ( Giyinmesi , konuşması ,temizliği vs)
2-Çevresindekilere ; arkadaş ve ümmetine karşı gerçekleştirdikleri ...
3-Rabbi ile olanlar ...
İşte biz burada Peygamberimiz Efendimizin (sav) her türlü büyük ve küçük günahlardan uzak olmasına rağmen , biz insanlar için büyük ; büyük olduğu kadar da bilinmeyen ; bilinse de uygulanmayan sünnetine sahip çıkarak; uygulayarak; sizlere öğreterek ve sizinde ileride bir kardeşimizin, gerçek anlamda kurtuluşuna vesile olacağınız için bu sünneti mutlaka hayata uyguluyoruz...Böylelikle bu müjdeyle müjdelendik.... Sizleri de müjdeliyoruz...Mübarek olsun...
NİÇİN SALAT-I ŞERİFE:
Yüceler, Yücesi Rabbimiz , bir ve eşi benzeri bulunmayan Allah’ımız buyuruyor...: “ Kim benim , Habibime (Sevdiğime) bir salat ve selam yollarsa ; Ben ona 10 salat ve selam veririm.” Bu demek ki ; Rabbimiz Peygamber Efendimize (sav,) 1 salat ve selam söylene – gönderene 10 sevap veririm” demekte… 1’e 10 iyilik... Rabbimizin cömertliğine bakın... Tevbe ve estağfurullahlarla günahımız, silinerek bitmedi , ise; Salat-ı Şeriflerle de günahlarımız, silinmeye devam eder… Yani bizler günde en az 100 salat ve selam yollamamız sonunda 100X10=1000 sevap alınır ve 1000 günahımız silinir... Rabbimizin , merhametlilerin en merhametlisi oluşunun bir kez daha ortada oluşunun güzelliğine bir bakın...
Günahlardan arındıktan sonra bire on olan sevaplar biter mi hiç ? Bu seferde amel defterlerimize 10 ‘ ar iyilik olarak yazılır... Taaa ki , cennet ehli oluncaya kadar bu devam eder...Bitti mi ? Hayır cennet ehli olduktan sonrada Cennetteki Makamının güzelleştirilmesi ; bir başka değişle , daha iyi cennete yükselmeye yarar...Cennet makamımız bu dünyadaki amellerimize bağlı değil mi ?
*Salat-ı Şerifeler Peygamberimizi ne kadar çok sevdiğimizin bir göstergesidir.(Kişi sevdiği ile beraberdir.)
*Peygamberimizin şefaat sancağı altında , toplanmamızı sağlar.
*Yaklaşık 2000 adet Salat-ı Şerife var; hangisi kolayına gelirse o salat-ı şerifeyi söyle... İster uzun olsun , isterse kısa olsun , fark etmez...İlle de hangisi dersen ; biz “ Allah umme salli ve sellem ve barik ala seyyidine Muhammed’in ve ala al’i seyyidine Muhammed ..." deriz...
NİÇİN 3 İHLAS VE 1 FATİHA ?
Yukarıda yazdıklarımız çok kimseler tarafından uygulanmaktadır. Amma bizim farkımız işte bu bölümde ortaya çıkmakta...3 İhlas ve 1 Fatiha okuyup , Peygamberimize ,O’nun Yüce Akrabalarının ve arkadaşlarının (Ashabının) mübarek ruhlarına hediye etmeyince Arşı , melekler açmaz...Dolayısıyla salat ve selamlar Rabbimize ulaşmamış olur. Bu yüce salat ve selam arş ve arz arasında dolaşır , durur. Yol budur...
*3 İhlas ve 1 Fatiha , Yüce Kitabımızın küçük hatmidir... Küçük Hatimle, salat ve selamlar Yüce Peygamberimize (sav.) Efendimize ve sonrada ; Rabbimize ulaşır... Bunun için bu anlatılanlar , en az zikir kadar önemli ve tamamlayıcısıdır...Bu olmazsa olmazlardan biridir...
NİÇİN TEVHİD ? NİÇİN “ LA İLAHE İLLALLAH ?
Tevbe Estağfurullah ile kul içini ve dışını temizlemiş olur ve Resulullah Efendimize (sav) yol almağa ; yani salat ve selam yollamağa hak kazanır... Ve yolladıkları kabul olunur...3 İhlas ve 1 Fatiha ile yani Kur’an-ı Kerim’in küçük hatimi ile Rabbine yol almağa başlar... La İlahe İllallah ile de ; açık olan arştan manevi yolculuk başlamış olur...Mübarek olsun...Artık Rabbin ve O’ nun sevdikleri ile başbaşasın... Ne saadet , ne mutluluk....Arş ve arzda imrenilen ve sevilen biri oldun....
Tevhidin sonunda 3 İhlas ve 1 Fatiha okunmaz
Çünkü yattıktan sonra olsun ; gündüz olsun sende Tevhid devam etmektedir...Nasıl olur diye itiraz etme " Mutlaka yaşayacak ve göreceksin..." Sabah kalktığında, zikire devam ettiğine; zikire devam ettirildiğine şaşacaksın... Şaşma , şaşma bu bir şey değil daha ne güzellikler yaşayacaksın...*Davranışlarına dikkat et artık , başı boş değilsin...Artık devamlı izlenmektesin ve çook ama çook sevilmektesin.
Zikirde Yaşayacakların
Abdülkadir Geylani Hz.leri zikir ehlini ; Tıfl Mana (Manalar çocuğu ) ve Şeb-i Aruz (Allah’ın Gelini ) olarak ikiye ayırır. Zikire başlayanları Manalar çocuğu denmesinin sebebine gelince ; çocuk nasıl hiç bir şey bilmeden yaşamağa başlar ve zamanla bilgi ,yeteneklerini arttırarak gelişirse ; zikire giren de, her gün Evliyasından ve daha sonraları diğer Evliyalardan eğitim alarak yaşamını sürdürür. Bu ders ve eğitim akıla değil, ruha verilir. Peygamber (s.a.v) Efendimiz öğretmenliği ele alıncaya kadar yaşanan süreye Tıfl Mana denir. Marifetin birinci halidir. Şeb-i Aruza kadar öğretmenin evliyalardır.
Bu ilk öğrenme devren bittimi Allah’a Yolculuğunu Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimiz ele alır. Öğretmenin , öğretmenlerin en güzeli ve Rabbimizin “Habibim” diye isimlendirdiğidir. Bu yolun yolcusu, bu dünyada mutlaka sevgililer sevgilisini mutlaka görecektir. Bu , bir müjdedir. Bizlere (Üveyslere) verilmiştir…Bu dünyada ve ahirette de artık , körlük ortadan kalkmış olur. Mübarek olsun...
Bizler Allah’a kul ; Peygamberimize ümmet olmağa çalışıyoruz. Bizim birbirimize üstünlüğümüz olsa olsa, takvadadır. Kim Allah ve Resulunü daha çok sever ve saygıda bulunursa bizim için makbul olan odur. Bizler Peygamberimizin (sav) gösterdiği yolda ,Allah’a giden yolda ; dosdoğru yolda giden yolcularız. Bizler birbirimizi aynı yolda , aynı araçta giden yolcular olarak görüyor ve öyle kabul ediyoruz....
Bizde bir tek makam var o da HAYRET MAKAMI...Marifette yolculuk yapmak isteyen ve buna karar veren insan görecek ve yaşayacak ki hep Allah’ın eşi benzeri olamayan sanatı karşısında , hep "HAYRETTE" kalacaktır...Bize Rabbimizin müjdeleri en büyük makamdır.İlle de sizler kimsiniz diye soracaksanız yine de deriz ki “Bizler Peygamberimizin gösterdiği yolda Allah’a yolculuk yapan , yolcularız.Veysel Karane’nin gittiği yolda gidenleriz.. İşte bütün söz bu. Yok ötesi...Bugünün Manalar Çocuğu , İnşallah yarının Şeb-i Aruzu olmaya çalışanlarıyız. Allah sizi de inşallah buna erdirir. Amin...
Biz ; size bu zikri verenlerin hepsinin ortak davranışı Allah’a giden bu yolda ; zikir kapısını açmak ve ışığı yakmaktan ibarettir. Yani yolcuyu Allah’a giden yolda Allah’ı ; Resul’ü ve evliyaları ile baş başa bırakırız... Ne gerekiyorsa 1, elden öğrenir ve yaşarlar.
» Salih - Gerçek Rüyalar Başlar
Bu rüyalar şimdiye kadar gördüklerinden hem daha nettir ve kalıcıdır. Günler , geçse de unutmazsın . Rüyaların bazıları kader ve kazayı gösterir ve 3 gün sonra gerçekleşir. Böylece Kader ve kazanın insan hayatındaki önemini anlar ve yaşarsın... İleriki günler veya yıllarında da göreceğin rüyalar sana verilen-verilecek olan müjdelerle dolu olur. Bilir ve anlarsın ki ;hayatın tarifsiz huzur ve güven içinde devam etmektedir.Artık sevilmeğe başlanmışsın ve kolaylıklar hayatında ardı ardına gelmeğe başlar ve sen şaşarsın... Şaşma. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim ayetlerle rüyaların varlığından " kesinlikle" bahsetmektedir.Bu yaşadıkların gerçek rüyalardır ve iblisin vesvesesi yoktur ve bu gördüklerin sana , İlahi Armağandır; daha başlangıçtır.Bu arada "Rüyalarla amel edilmez" dediğinizi , duyuyorum. Doğrudur, sizlerin bugüne kadar , gördüğünüz rüyalarla amel edilmez. O rüyalarda iblisin etkisi vardır. Bizim belirttiğimizde , iblisin hiçbir katkısı yoktur.Tamamen salih - gerçek rüyalardır ve meleklerin etkisi ile bizlere verilir. (Bir kereye mahsus ve izinli olarak) lanetli iblis rüyanda, sana bir yerde define gösterir, paralar vermeğe kalkar,mücevherler – takılar vermeğe kalkar , sakın meyletme bu onun mutlak yalanıdır.Sakın inanma...Eğer verilenleri almaz veya itibar etmezsen , manada derecen artar ve sevilen olursun.Aman ha aman inanma . Eğer alırsan sabah hemen tevbe et , kurtul... Yok bu İlahi armağansa da alma, 2 kez gösterilirse yine alma ve 3. kez gösterilirse bu sana verilecek yardımdır, Rabbindendir… Bir gün mutlaka eline geçecektir...Bu sefer ne zaman geçecek diye hayaller kurmağa başlarsın, aman ha aman ,kafandan bu düşünceleri at... Senin rızkını kimseye vermedikleri gibi, saat ve dakikasından öncede eline geçmez...İbadetinin güzelliğini bozarsın. Sakın bunu unutma... Sana Rabbinin zenginliği yeter.
Kokuların Duyulması
Bu kokularda İlahi Kokulardır...Sevgili Peygamberimizin (sav,) Hadisinde bahsettiği “Bana dünyada 3 şey sevdirildi." Güzel Koku , Kadın Ve Gözümün Nuru Namaz" “İşte bahsedilen “Kokuları “ koklamağa başlarsın... Bu kokular şimdiye kadar kokladığın kokulardan farklıdır. Önceleri azar azar koku gelir ve gider...
Önceleri farkına bile varmazsın. Daha sonraları kokular bazen çok şiddetli olur; camide namaz kıldığın mümin kardeşinden geliyor sanırsın... Hayır , bu sana verilmiş İlahi Armağandır. Bu kokuyu senden başkası duymaz...Yalnız senin gibi Zikir Ehli , yani Allah Yolunun Yolcusu varsa o da kokuyu duyar-koklar...Başkaları bunu duyamaz.... Kokuların en çok duyulduğu yer ve mekanlar Camide ibadet ederken ve türbelerde – Allah Dostları Evliyaların yanında Salat-ı Şerifeleri söylerken olur. Türbedeki Allah Dostunun sana verdiği “ Hoş geldin “ kokusudur...Peygamberimizin kokusu Gül ;Torunlarının reyhan ; Hz. Ali’nin kırmızı karanfil ;Horasan Evliyalarının (Ahmet Yesevi’nin Anadoluya gönderdiği evliyalarının) ise dağ çiçekleri gibi değişik değişiktir...İşte , artık senin sevildiğinin bir başka gösteriş şeklini sana yaşatırlar...Daha sonraları "tesbihin " kokmağa başlar...Eğer kimseye söylemezsen ,evinin bütün odaları bu İlahi Armağanlarla dolar , taşar.Ta ki, birine söyleyinceye kadar veya fark edilinceye kadar kokar durur.. Onlarca yıl namaz kılıp , bu kokudan mahrum olan nice kullar var. Allah sizi böyle olmaktan muaf kılsın. Amin...Bu kokular cennetteki “Misk Dağından” getirilir…
Evliyaların makamlarında ,Yasin okumayınız, bunun yerine Salat-ı Şerif söyleyiniz… Görün , bakın ; nasıl kokularla karşılanacaksınız…
*Burası çok önemli : Sana bir evliya öğretmen olarak verilir.Bizi diğer zikir ehlilerinden ayıran en önemli özellik budur... Yaşayan nefs sahibi bir kul verilmez . Herkesin öğretmeni ayrı olabileceği gibi sana bu zikiri öğretenin evliyasıda olabilir.Bunlar senin bilmediklerini , ya da yanlış bildiklerinin doğrusunu sana öğretirler.Bu kalbine ilham olduğu gibi rüyada da olur ,perde kalkarak olur. Ne demek istediğimi yaşarken öğreneceksin. Daha fazla açamam , açsam da anlatamam... Sonuçta anlayamazsın... Çünki aklın bu marifet dünyasında bilebiliriği yok . Ne öğretilirse onu kavrar ,daha fazlasını değil...İşte o evliyanı sana sevdirirler ve seni de ona sevdirirler.Yanına varır varmaz İlahi kokuları sana koklatırlar. Yaşa ve gör...
Bir Gün Rabbimizin Sana Seslenişi
Bir gün Rabbimizin sana seslenişini ; (perde arkasından ) ama namazda ,ama rüyada duyarsın.Sadece senin duyacağın bir Ayet verilir.
Veya , bir sure verilir. Bu Rabbinin sana sır olarak verdiği Ayettir...Artık en ufak bir sıkıntında , bu ayeti okuduğunda her şey anında düzelir.Namazlarında veya zikirinde iblis sana vesvese vermeğe başladığında içinden bu ayeti okumağa başladığında ; hemen huzurundan def olup , gider.
Gece Zikiri
Geceleyin Zikiri gerçekleştirirken , yıldızlar o kadar sana yaklaşır ki şaşarsın ... Şaşma ...Sen Peygamberimize Salat ve selam yollarken ashabına da dua ve salat-ı şerif yolladığın için ve Peygamberimiz (sav.) “ Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız yolunuzu kaybetmezsiniz...” sözünün sonucu yıldızların mana alemindeki ashablar olduğunu yine ilk elden vasıtasız öğrenmiş olursun... Peki niçin yaklaştıklarına gelince “ Kendi soyumuzdan olmadığı halde bize her gün salat ve selam yollayan ve ayrıca ruhlarına her gün küçük hatim yollayanlara , sevgilerini göstermek içindir...
Namazlarınızın sonunda bir "Fatiha" okuyup, bırakmayınız… Bunun yerine 3 İhlas ve 1 Fatiha okuyup, bu sevapları : "Peygamberimize, ev halkına, soyuna, akrabalarına,ashabına ve salih kullarına hediye" edin… Çok fazla sevap aldığınız gibi, sizi sevdiklerini mutlaka gösterirler ve ispat da ederler… Ne olur , hemen itiraz etmeyin… Hele hiç bilmediğiniz konularda… Yaşayın ve görün… Yaratılanlar içinde ilk defa itiraz eden ve yalan söyleyen lanetli iblistir. Rabbimiz olan , Allah’ımız (Kur’an-da) ne buyuruyor : "İblisin adımlarına uymayın." İtiraz ederek ,siz ; eğer yalan söylüyorsak, biz; o zaman lanetli iblisin yolundan gitmiş oluruz. Böyle olmaktan Allah’ıma sığınırım…Size düşen zikiri uygulamak ve sonunda yaşamak, bize düşen doğruları; sadece doğruları yazmaktır…
Son olarak da , gece ibadetlerini ; herkesin uykuda olduğu saatlerde kalkıp; ama Kur’an okuyun, ama en az 6 rekat teheccüd namazı kılın , ama zikir edin… Yapabilirseniz , hepsini de yapın… Ama ilk önceleri bu nefsinize çok ağır gelir… Ertesi gün işe gideceğim , günüm çok zor geçer demeyin… O nefsinizin , iblisle işbirliği sonucu bir vesvesesidir. Aksine , çok daha dinç olursunuz… Sen gecenin bir bölümünde Rabbin için kalkıp , ibadet ettin; Rabbinde senin hayatını kolaylaştırdı. Bunda şaşılacak bir şey yok ki ? Gece Marifette alınan yol , gündüz alınandan daha fazla olduğunu da öğrendin… Artık sana düşen tek şey , bir an önce Allah’ın , Resulün ve Allah Yolcuları ile beraber olmak için , üstüne düşen göreve başlamandır. Yardım Bir olan , Eşi ve benzeri olmayan Allah’ımızdan mutlaka gelir.
Tecelliler
Rüyalardan sonra namazlarda ve zikirlerde perdeler kalkmağa başlar ve artık tecelli dediğimiz " anlık görüntüler " başlar... Bir anda görürsün ve hemen kaybolurlar...Ama ne güzeldirler ,bir anda görürsün ama aldığın haz , unutulmaz.İşte Hal Ehlinin – Yaşama ehlinin tarifi olmayan lezzetidir ; tadıdır bunlar , yıllar geçse unutamazsın...Senden önce yaşayanların yaşadıklarını yaşamaya başlamışsındır artık... Mübarek olsun.
Nefsin Sembolü
Bu arada ama rüyada ,ama namazda ,ama zikirde Nefsinin sembolü olan bir hayvan görürsün...Senin nefsin bu hayvanla sıfatlanmış, demektir. Eğer ölmüş görürsen ,sen nefsine Allah’ın yardımıyla galip geleceksin demektir. Yok bağlı olarak görürsen Nefsin sana zarar veremeyecek demektir. Yok başı boş görürsen Nefsinle mücadele edeceksin demektir. Üzülme Allah’tan sana mutlaka yardım gelir... Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav ) Efendimiz ne buyurmuş : “Nefsini bilen Rabbini bilir.” Artık nefsinin ne olduğunu öğrenmişsin ve geriye kalan yıllarında ne ile mücadele etmen gerektiğini doğrudan öğrenmişsin demektir... Yani gördüğün , hayvanın kötü özellikleri ile mücadele ederek; sendeki kötü huy ve davranışlardan uzaklaşman gerekmektedir. İşte zikir ne ile mücadele etmen gerektiğini öğreten ,temelini Kur’an ve Peygamberimizin (sav) yaşamından alan ve O’nun öğretileri ile bilgilenmeni ve hayatını , bu iki temel dayanağının varlığına sımsıkı bağlı olman gerektiğini öğreten birinci elden öğretidir. Bu yolun yolcularına bilmedikleri öğretilir ve sevgili mutlaka korunur... Bu Allah’ın bir lutfudur. Artık hayatını baştan aşağıya ( ister farkında ol ; ister olma fark etmez) Kur’an ve Hadisler içinde yaşar gidersin.
» Kalp Zikiri
*Artık kalbinin konuşması ( Kalp zikrinin başlaması ) yakındır. Müslüman – mümin olmanın birinci şartı Kelime-i Şahadet’i dille söylemek ; kalp ile tasdik etmek gerekmektedir. Artık söylediğin zikirlerinin her birini kalbin de aynı anda söylemeğe başlamıştır... Sadece zikirleri mi ? Hiç bilmediğin , Kur’an Ayet ve Surelerini kalbinden imamla ; eğer Kur’an ı TV.den dinliyorsan aynı anda saniye değil salise farkı olmadan kalbin söylemeğe başlamıştır artık... Artık , gerçek müslüman- mümin olmuşsundur. Verilen bu İlahi armağan senden asla geri alınmaz... Yunus Emre’nin “Bir ben vardır , Benden içeri’nin “ anlamını öğrenmiş ve yaşamağa başlamışsındır. Mübarek olsun... Senin içinde yaşayanı : ( farkında olmadığın yaşayanı) duymaya başlamışsındır. Mübarek olsun…
* Bir gün namazda veya zikir anında ağzından bir “Dua “ dökülür , sözler senin ağzından çıkmakta ama söyleyen sen değilsindir. İşte o, Ruhunun Niyazıdır.Dua değil , dua üstüdür ; niyazdır o...Artık kalbindeki hapishanedeki esir olan , mahkum olan Ruhun ,özgür olmakta “La İlahe İllallah’la nefse, vurula vurula; nefsinle ruhun yer değiştirmeğe başlamış ; eski gardiyan olan Nefs mahkum olmuş, mahkum olan ruhun da azat – özgür olmuştur. İşte Marifet dediğimiz Alemde yolculuğun sürmektedir... Bu niyaz senin ileride, Bu Dünyaya geliş amacının temelidir , sezdirmesidir...Kısacası sırrının habercisidir...Sırrını daha sonra öğreneceksin...Bu yazıları okuyan kardeşim şu an sana sorsalar bu dünyaya neden gönderildin ? Niye geldin ? Vereceğin cevap : "Allah’a kulluk için, Peygamberimize ümmet olmak için" geldim diyeceksin. Doğrudur. Aynı soru ikinci kez sorulsa ne diyeceksin ? Aynı cevabı vermen doğru olmaz. Bu cevap herkesin ortak cevabıdır...Sen ey falan oğlu veya falan kızı bu dünyaya sen (sizler değil ,sen) niye geldin sorusuna ,ileride öğreneceğin sırrına vardığında , sana öğretildiğinde ; öğreneceksin hem de vasıtasız-aracısız olarak birinci elden... Sen , zikrine devam et ... Bir gün öğreteceklerdir.Ama mutlaka öğreteceklerdir...Sırrını öğrenince de , bir kapıyı daha geçmişsin demektir. Bitti mi ? Hayır ileride sırrının da sırrını öğreceksin...İşte gerçek saadet bu... Bu yazdıklarımda asla değil yalan;yanlış bile yok...Yaşayınca göreceksin...Söylenenlerin az bile olduğunu...Gözlerinden sevinç yaşları akacak başlayacaksın duaya : "Allah’ım bu kadar az ibadete bu kadar çok nimet olur mu ?" diye... Bu dünyada gerçekten Allah’ı ve Peygamberimizi seven, gerçek zikir ehlileri o kadar az ki... Şaşarsın... Lafı uzattık... Biraz başa dönelim . Ne demiştik."Hayatını, Kur’an ve sünnetlerle dolu dolu yaşamaya ; sevinçlerin taşmaya başladığında; tevhidin yani ," La İlahe İllallah " zikrin ; Kur’an daki Hz. Musa (as) ‘nın asası olur , taştan daha katı-sert olan kalbine vura vura kalbinden 12 göze çıkar. Bu 12 gözenin sana isabet edeni ile sen artık , kabul olan bir " sır sahibi " olursun. Hele sabret bundan ötesini yazmağa iznim yok. Sana ," sabırla zikrine devam et deriz."… Bırak zamanı gelince olan , olur. Senin rızkını Rabbimiz kimseye vermez...Ezelde ,ruhlar aleminde sana ne verilmişse , onu zamanı gelince alırsın. En zor olanı sabretmektir. Ama burada 1 saniyelik sabır sana ahirette binlerce yılı , bir anda ; göz açıp-kapaman kadar kısa getirecektir. Bunu bil sana yeter...
Sende artık ağırbaşlılık ,yumuşak kalplilik ,yanlız kalma ihtiyacı ,başlar kötü alışkanlıklar bir bir kalkar , bol bol ağlamalar başlar. Yine Allah dostu Yunus Emre’nin dediği gibi : "Bir damla göz yaşı bin günahını yıkar-siler." Bu günahlardan arınmanın belirtileridir. Ama üstüne öyle büyük bir huzur ve tarifi imkansız mutluluk çöker ki ; şaşar kalırsın...
Bir gün, (rüyada veya zikir anında) kendini görürsün ; gördüğün senin ruhundur... Kendini yeşillikler üzerinde uçarken veya suyun üstünde yürürken – yüzerken görürsün ... İşte ruhun azat olmuş ; yıllardır süren mahkumiyeti bitmiş ; gördüğün yeşillikler veya su senin geçmiş günahlarından kurtulduğunun bir habercisi ve müjdecisidir...
Daha sonraları namazlarında ; iki rekat arasında Allah ümme salli ve barikleri söyleyemez, bunların yerine Salat – ı Şerif okumağa başlarsın...Ayetler okumaya başlarsın. Şaşarsın. Şaşma... Artık Kur’an–ı yaşamağa başlamışsındır. Ne diyor Yüce Rabbimiz Kur’an –da “ Biz bir ayeti değiştirirsek , yerine daha iyisini koymağa muktediriz.” İşte hayatının içinde Kur’an-ı yaşamağa başlamışsın, artık mübarek olsun...Artık hayatın Kur’an ve sünnetler içinde sürer gider. Sen farkında olsanda ; olmasanda bu böyle devam eder.Ne mutluluk,ne mutluluk...
Şimdi artık öğretmene ,(mürşide) yani yaşayan nefs sahibine ihtiyaç olmamasının asıl sebebine: "Lütfen çok iyi okuyun... Ve anlayın..." Bu ve bundan sonra sana , verilecek olan ikinci zikiri Rabbin melekler vasıtasıyla; ama sana seslenmesi ,ama perde kalktığında ,ama rüyanda verilir. Yani, hangi gün veya ayda hangi zikire başlayacağım diye endişen yok... Seni , senden iyi bilen ve sana şah damarından yakın olan Rabbin zamanı gelince ".... oku diyor veya yazılı olarak veriyor" ve artık ; Tevbe ,Estağfurullah ve Salat-ı Şeriflere ve 3 ihlas 1 Fatihayı okuyup, yüce Peygamberimize ,akraba ve ashabına hediye ettikten sonra “La İlahe İllallah” yerine sana verilen zikiri söylemeğe – yaşamaya başlıyorsun...Daha sonraları verilen ve verilecek olan diğer zikirler hep Rabbinden ve O ne bildiriyorsa , onu uygulayacaksın. Yani , kul yok arada ve sen hep bir ve eşi benzeri olmayan Yüce Mevlanla başbaşasın...Hem de bu dünyada... Ahireti sen düşün.... Birde bu öğrendiklerini veya anlatılanları bir düşün ey akıl sahibi... Bunlar akılla olacak şeyler mi ? İşte şimdi daha iyi anladın değil mi?..İşte Kur’an-ı Kerim’in bir kez daha yaşadığının ispatı : Rabbimiz ne buyuruyor ? "Kur’anı Biz öğretiriz...” İşte öğretiyor...
Öğren artık, Fatihanın 4. Ayetinin kısaca açıklanması bu... Ne diyoruz biz bu ayette “ Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” İşte yardım... İşte bizim temel dayanağımız... Rabbinin öğretisi mi ? Kullarının öğretisi mi ? sana doğrudur... Kararını ver... Başla. Yarına , çıkıp – çıkmayacağımızı Allah bilir , çok geç olmadan bu yolun yolcusu olmağa bak...Rızkında varsa olursun...Rabbimiz seni ve bizleri ;Allah’a kul , Peygamber Efendimize (sav) ümmet eylesin. Amin...
Öyle güzellikler yaşarsın ve Rabbinden öyle güzel müjdeler alırsın ki; aklının bunu algılamakta çaresiz ,bildiklerinin yetersiz olduğunu ,hayallerinin buna yetişemediğini görür de hayrette kalırsın. İşte bu yüzden bütün makamları bir araya topladık ; adını hayret koyduk...Çünki bu dünyadan göçüp ve asla ölümün olmayacağı yolculuğa çıkıncaya kadar hep ama hep hayrette kalacaksın...
Ne kadar çok yazarsam, yazayım ; yaşayacaklarını sana anlatamam. Sadece şunu söylebilirim “ YAŞA VE GÖR”.
Bu öyle bir yolculuktur ki;anlatmakla bilinmez, yaşamakla bilinir. Son olarak da şunu söylebilirim... Dünyada yaşadığın bütün zevklerin bir sonu vardır ama ,bu zevkin asla sonu yoktur...İşte bu zevk Mevlana’yı döndürmüş ; işte bu zevk Yunus Emre’yi söyletmiştir. Hem de 750 yıldır. Bu zevki – aşkı ; Allah ve Resulunün aşkını bu zikirle bulur ve Mevlana’nın , Yunus Emre’nin ve Allah’a sevgili olanların yaşadıklarını ,sende yaşarsın...Ne diyelim Rabbimiz inşallah bu kutlu yolda yürüyen ,mübarek yolcularından eylesin ...Amin... Buraya kadar, yazılanlar Marifetin 1. bölümüdür , yani "Tıfl Mana" Manalar çocuğu ile ilgili bölümüdür. Daha arifetteki ; "Şeb-i Aruz’u açmadık…"
Şeb-i Aruz’un , altı-yedi kadar, kelime olarak ; açıklaması var… En doğrusunu yine ilk elden , yani Rabbinden alarak ve dolayısıyla "yaşayıp" öğreneceksin…Anlayacaksın ki ; bu kelime üzerinde tartışmaya girmeyecek kadar , " kesin bilgiye " sahip olacaksın…
Şeb-i Aruz’u anlatmayı çok istiyorum , ama Manalar Çocuğu olarak yaşayacaklarımız "bu kadar mı?" derseniz ; elbette ki "hayır" deriz. Biter mi hiç ?
Üzerinizde ; geçmişten gelen hatalardan-günahlardan dolayı veya bilerek , bir başkası tarafından musallat kılınan cinliler varsa ; onların kaçışlarını veya size zaman içinde zarar verdilerse " yanışlarını" - öldürülüşünü mutlaka görürsünüz. İşte , ilk elden yardım. İşte Fatiha’nın hayata uygulanışı…"Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz’in" senin hayatında gerçekleşmesi… Bir kez daha anladın mı ? Allah’tan başkasından yardım dilenmeyeceğini… Sen Rabbin olan Allah’a teslim oldun, tevekkül ettin , yardım da geldi. Bir daha sen ,dosdoğru olan bu yoldan ayrılmadığın sürece sana ne yardımlar gelecek , şaşar kalırsın…
Bu , daha başlangıç… Kaderinde ne güzellikler gerçekleşecek… Yaşadıkça mest olacaksın… Hayatta hiç bir şeyden korkmayacaksın. Neden mi? Ayet açık " Onlar , korkmayacaklar ve mahsun da olmayacaklar" Sen ,sadece Rabbin olan Allah’dan ; O’nun emirlerine uymamaktan korkacaksın , başka şeylerden değil… Yani tam bir takva insanı olacaksın… Anladın mı ? hayatın " Kur’an ve sünnetler içinde geçecek" dememizi…
Bu arada Kur’an-ı Kerim’i mutlaka , ama mutlaka okuyacaksın. Kur’an-ın ilk gelen Ayeti " Oku" sende mutlaka okuyacaksın. Dur , hemen itiraz etme de , dinle… Kur-an’ın diliyle okumayı biliyorsan da bir ayet Arabça ve hemen devamında da Türkçe Mealinden okuyacaksın… Ayetin ne dediğini meal olarak mutlaka bileceksin… Kur’an güzel sesle okumak için indirilmedi… Okuyacaksın ; okuduğunu anlayacaksın; anladığını hayatında uygulayacaksın; uyguladıklarınla başkalarına da örnek öğretmen olup, öğreteceksin… Arabca okumayı bilmiyorsan ,öğrenmeye çalışacaksın… Buna muvaffak olamayacağına kesin inanıyorsan , tamamen meal olarak, okuyacaksın.. Sen Kur’an-ı meal olarak okumaya ve ayetler üzerinde düşünmeye başla yardım Rabbimizden gelir. Ne diyor Rabbimiz Kur’an-da " Kur’an-ı biz öğretiriz." Öğretiyor.O’na zorluk mu var ? Unutmayın ki , yarın Ahirette sadece yaptıklarımızdan hesaba çekilmeyeceğiz… Yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz… Bunun başında Kur’an-ı okumamak ve anlamamak var…Hiç aklınıza getirdiniz mi? Hangi Kur’an-ı Kerim’i derseniz " Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır’ın deriz…Amman Vahhabilerin ücretsiz verdiklerinden uzak durun , deriz…
Zikir ederek , yattığınızda uyku halinde iken , Evliyalardan ders alma devam eder… Bu dersler ölümlü akıla değil ; ruhuna verilir. Bir gün arifleri – hatibleri kıskandıracak kadar güzel ve doğru konuşmaya başlarsın, yine şaşarsın… Şaşma… Dedik ya hayatında ne güzellikler başlayacak… Bu güzel konuşma da onlardan biri… Sen artık Peygambere varis olmuşsun , O’nun davetine ; davetçi olmuşsun… Bundan , daha güzel ne olabilir ki? Elbette ki ; doğru yoldasın ki ,sana yardım ediyorlar ve sende müslümanlara yardım ediyorsun…
Bu arada sana, öyle sırlar verilir ; öyle kerametler yaşarsın ki ; anlatılamaz… Bizlerin yaşadıklarını , bizlerden önceki Üveyslerin yaşadıklarını , sende yaşayacaksın… Yeter ki , öğretilen şekilde zikir et, devam et. Mutlaka , ama mutlaka kerametleri yaşatırlar. Sakın ha ! Keramet yaşayacağım diye bu yola düşme… Kerametler hep hediyedir, senin dilemenle olmaz. Sen doğru olduğun sürece sana " hediye olarak" verilir. Niyetin , Allah ve Resülunü sevme ; tam bir sadakatla sevme olmalıdır… Bunun dışında kalan yollar hep kapalıdır. Bu sevgi sonunda , namaz başta olmak üzere ; tüm ibadetlerin tam ihlasla olmaya başlar. Namaz vaktin geçecek diye üzülür, koşarak gelirsin yüce davete… Her ibadetini " İhlasla" yaparsın ve tarifi yapılamayan bir huzur çöker üstüne… Bu şekilde ibadetine devam ederken sana ; ibadetlerinde Rabbinden "ihsan " verilir… Rabbini adeta "görüyormuşcasına" ibadet etme zevki verilir ve bu senden ; sen kendini , Kur’an ve sünnetler dışında tutmadığın sürece senden alınmaz… Ne saadet , ne saadet… Bir gün bakarsın Kabe karşında, bir gün bakarsın kimlerle namazdasın… Bir gün sevdiğin ve çok uzaklarda bulunan biri seni yakınında görür… Daha neler , neler… Çok açtık, kapatalım…Bunlar hep Marifetin başı sayılan birinci bölümünde yaşananlar… Ya Şeb-i Aruz’da yaşanacaklar ? Ya Marifet bittiğinde, Ya Hakikat Makamında yaşanacaklar ? İşte burada kesin yasak var. Hakikat Makamının yaşanışı hiç bir şekilde kimseye açıklanamaz…! Kaldı ki ; bu yazılanların - bu kadar açıklanmış - halinde " ne bu güne kadar bir benzeri var, ne de bu kadar açık olanı var. " "Bu dünyada bir ilk…" Rabbimiz niyetimizi biliyor. Amacımız baş olmak değil, "bir müslümanı mümin eylemek, ibadetlerini nefs sahibi kullara değil, Allah’a yapmasını sağlamak ve Allah’a giden dosdoğru caddeyi gösterebilmek ve bu yolculuk esnasında karşılaşacaklarını önceden haber vermektir. Niyet bu olunca , yardım da Bir olan ve eşi benzeri bulunmayan Allah’ımızdan gelir.
Bir hadisi veya Kur’an-dan bir ayeti veya karşılaştığın , ama çözümünde zorluklarla karşılaştığın bir sorunun cevabını sana birinci elden , doğrusunu mutlaka öğretirler. Ama sen öğrenmek için çaba göster , araştır ; bulamazsan sana hemen yardım gelir. Ankebut Suresi 69. Ayet hemen hayata geçirilir ve sen hayatını tarifi imkansız bir huzur içinde sürdürmeye devam edersin.
Bu arada, hep güzelliklerden , kolaylıklardan ,verilecek sevinç ve müjdelerden bahsettik… Hiç mi sınav yok? Olmaz olur mu ? Ne diyor Yüce Kitabımız :" Siz hiç imtihan edilmeden mi , cennete gireceğinizi zannediyorsunuz ?" Bir başka Ayette ise " Sizler mallarınızla , canlarınızla ve çocuklarınızla imtihan edileceksiniz " diyor. Mutlaka ama mutlaka sizler ve bizler zikir etsek de , etmesek de ; bu dünyada belirtilen üç şekilde imtihan edileceğiz… Bu sınavları bir tek şekilde , başarı ile geçebiliriz :"Sabırla"
Zikir ehline sabır da Allah’tan bir lutuf olarak gelmektedir. İşte fark burada… Çünkü bizlerden istenen " Verilen nimetlere şükür etmek , imtihanlara ise sabretmektir." Hayatını buna uyarlarsan , yani yukarıdaki hal üzerinde olursan hayatın kolaylaşır , güzelleşir…
Marifetin ilk bölümünde mutlaka , ama mutlaka ; senin üzerinde İnşirah Suresini gerçekleştirirler … "Biz , senin sırtında ; sana eziyet veren yükünü almadık mı?" Zikire başlayıncaya kadar , sende var olan ve sana –ailene eziyet veren yükü- zorluğu-kötülüğü senin üstünden kesin olarak , mutlaka alırlar… Oyuna veya kumara düşkün isen , oyunu; içkiye müptela isen içkiyi ; zinaya meyilli isen zinayı ; yalancı isen yalanı mutlaka ama mutlaka sana bıraktırırlar. Nasıl bu kötü ahlaktan – davranıştan kurtulduğuna şaşarsın… Ayet , kesin olarak " emiri - gerçekleşeceğini " işaret etmekte… Bu da gerçekleştiriliyor… Daha neler neler , yaşayacaksın… Daha fazla bilgi için , sorulara cevap için bizi arayabilirsiniz… Ne kadar çok yazarsam , yazayım ; yaşayacak olduğun güzelliklerden sizlere , ancak başlıklar altında yazdım. Size tek bir cümle yazıp , noktalayacağım… "YAŞA VE GÖR."
Şeb-i Aruz’ u çok ama çok kısa yazacağım… Hele siz , Allah’ımızın izniyle zikire ; Üveys Veysel Karane Zikrine bir başlayın ve bu yazıyı da saklayın , saklayın ki ; yeri geldikçe bir bir yaşayın ve görün… Görün , anlatılanların az bile olduğunu…
Şeb_i Aruz’un başlamasının ilk ve kesin hali "Resulullah’ımızı bir toplantıda – kalabalık içinde ;daha doğrusu , düğün başlamadan önce " görülmesi " ile başlar. Sizden artık körlük de gittiğinden milyonlarca insanın yaşamadığını yaşamış ; görülmeyenleri görmüş oldunuz… Bundan , büyük saadet olur mu? Artık bu andan itibaren , yazılarıma kilit vuruyorum… Hele siz bir kere Manalar Çocuğu olmaya başlayın , sonra yaşayın ve görün… Bunları da Allah’ımızın izni ile geçin , size devamını ama biz yaşayanlar , ama melekler , evliyalar mutlaka öğreteceklerdir… Hiç öğrenci öğretmensiz olur mu? Hiç Allah’a giden bu yolda , yolcu yarı yolda bırakılır mı? Elbette bırakılmaz… Hiç bu kadar ( şimdiye kadar ) açıklanmamış güzel Marifet Sofrası yarıda kalır mı ? demeyin… Sizler " Marifet Sofrasından " nasibinizi almaya bakın…Önce sofraya oturun , rızkınız kolayca önünüze gelir…
Bu yazılarda hatalar varsa ve sizlere itiraz etme cesareti veriyorsa , bilin ki; benim nefsimin kötülüğündedir… Eğer okuduklarınızdan feyz ve bereket aldıysanız ; bu da size Rabbinizin hediyesidir .
Sizler, bu yazılanları okuyanlar ; bu yazıyı insanlara ulaştırmak için çaba gösterip, hazırlayanlar ; bana olan hakkınızı helal ediniz. Allah’ımıza emanet olunuz. Ne yaparsanız ,yapınız ; hep "Allah’a kul , Peygamberimize ümmet olmaya çalışınız."
"YALNIZ SANA İBADET EDERİZ , VE YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ." (Fatiha Suresi – 4. Ayet)
YANLIZ SANA İBADET EDEN ve YANLIZ SENDEN YARDIM DİLEYEN KULLARINDAN EYLE BİZİ ALLAHIM. Amin.
Kaynak: http://www.veyselkarane.com
Abonnieren
Posts (Atom)